Tarih: 04.12.2025 10:18

“Bir Ömürlük Hizmet: Hacı Mirza Demir ile İman, Çile ve Davâ Üzerine”

Facebook Twitter Linked-in

Röportaj: Mehmet Salih SEYHAN

Batman'ın Êlmî Köyünde 1925 yılında dünyaya gelen Hacı Mirza Demir, bölgenin hem sosyal hem de manevî hafızasında derin izler bırakmış bir isim. On çocuk babası, mütevazı bir âlim, bir dâvâ adamı… İlk mektep diplomasını dışarıdan alarak eğitimini tamamlayan Demir, 1944'te askerlik görevini icra etmiş, 1948'de TPAO'da işçi olarak çalışmaya başlamış, kısa sürede talebe idaresine geçerek idarecilik yapmıştır.

Talebelerin ahlâkî ve dinî terbiyesi ile yakından ilgilendiği için, dönemin baskıcı yönetimi tarafından defalarca takibe uğramış; 1971'de işine son verilmiş, beş yıl açıkta kaldıktan sonra geri dönmüş ve 1978'de re'sen emekliye sevk edilmiştir.

Bugün 102 yaşın üstünde, hâlâ dinç, hâlâ heyecanlı, hâlâ hizmet aşkıyla koşan bir "ulu çınar" olarak karşımızda. Hacı Mirza Ağabey evimizde misafir ettik; dört saati aşan sohbet boyunca bazen güldük, bazen hüzünlendik, çoğu zaman da ibret aldık.

– Hacı Ağabey, Risale-i Nurlarla ilk tanışmanız nasıl oldu?

Hacı Mirza Demir:
"Yıl 1958'di. Bir vesileyle Diyarbakır'a gitmiştim. İkindi namazından sonra Ulu Cami'de, Mehmet Kayalar Ağabey'in oğlu Risale-i Nur'dan On Dokuzuncu Mektup'taki 'Kurt Meselesi'ni okuyordu. Çok derinden etkilendim, hatta ağladım. O sohbet benim için bir dönüm noktasıydı.

Cami çıkışında 'Hanımlar Rehberi' ile 'Gençlik Rehberi'ni aldım. Türkçem zayıftı; yüksek bir ilimle yazıldığı için on kelimenin birini ancak anlıyordum. Anladığım o bir kelime bile kalbimi hoplatıyordu. Risale-i Nur adeta vücudumdaki zerrelere tesir etti. O günden sonra hayatım değişti; ulaştığım her yerde tebliğ etmeye başladım."

Demir, Üstad Bediüzzaman'ın talebesi Mustafa Sungur'dan duyduğu şu sözü hatırlatmadan geçemiyor:
"'Mehmet Kayalar vasıtasıyla bu hizmet Avrupa'ya kadar gidecek.'
Bu büyük nimete ben de küçük bir vesile oldum. 1970'lerde Batman'ın bir köyünde öğretmen olan Ali Uçar'ın Risale-i Nurlarla tanışmasına Allah nasip etti. Kendisi çok zeki ve cevvaldi; kısa sürede hakikate vakıf oldu, öğretmenliği bırakıp hizmeti Avrupa'ya taşıdı."

– 1970'lerde Nur hizmetleri ağır baskı altındaydı. O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz?

Hacı Mirza Demir:
"O zamanlar ne devlet ne halk Risale-i Nur'un mahiyetini tam biliyordu. Bir Nurcu bir yerden geçse 'Bak bu geçen Nurcu' diye parmakla gösterirlerdi. Aşırı baskı vardı; takibat hiç eksik olmazdı.

Bir gece Batman'da bir kardeşimizin evinde sohbet yapıyorduk. Polis bastı… Eşim dahil hanımları ve bizi aldılar. Eşim karakolda: 'Allah'tan, Peygamber'den konuştuk diye suç mu işledik?' diye polislere çıkıştı.

Biz erkekleri ellerimiz kelepçeli Siirt Askerî Cezaevine götürdüler. On beş gün orada kaldık. Sonra yine kelepçeli hâlde Diyarbakır Cezaevine sevk ettiler. Yolda dayak eşliğinde zorla 'Türküm, Doğruyum' andını okuttular. Üst aramasında misvakı, tesbihi bile 'suç aleti' gibi aldılar. Toplam 45 gün tutuklu kaldık. Çileydi, ama hamdolsun hizmetten geri durmadık."

– Hizmet yolculuğunuzda ailenizin, özellikle de eşiniz Fatma Hanım'ın rolü nedir?

Hacı Mirza Demir:
"Fatma Hanım bu hizmetin görünmeyen kahramanıdır. Bazen yirmi gün, bazen bir ay eve uğramadığım olurdu. İstanbul'a oğlumu görmeye giderdim ama hizmetten fırsat bulamaz, görmeden dönerdim.

Evim hiç misafirsiz kalmazdı. O bütün misafirlerle ilgilenir, asla şikâyet etmezdi. Çocuklarımızın temel eğitimini o verdi; Kur'ân derslerinde büyük emeği vardır. Bugün çocuklarımın evleri adeta birer dershanedir.

Eşim ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ sohbetlere gider. Bir keresinde 'bugünlük gitme' dedim, dinlemedi. O gün kaza geçirdi ama çok şükür toparladı. Allah ondan razı olsun; hakkı ödenmez."

– Askerlik yıllarınızdan enteresan bir hatıra anlattınız… Biraz detaylandırır mısınız?

Hacı Mirza Demir:
"Askerliğe gittiğimde tek kelime Türkçe bilmiyordum. Çavuş bana 'Hamama git, su ısınmış mı ısınmamış mı bak' dedi. 'Hamam' kelimesini bilirdim ama diğerlerini anlamadım. Yolda sürekli tekrar ede ede hamama gittim. Hamamcıya 'Su ısınmış mı ısınmamış mı?' dedim. 'Isınmış' deyince komutana öyle bildirdim.

Bugün bakıyorum da, o günkü cehaletten İstanbul'da akademisyenlerin huzurunda ödül alınan bir makama gelmem tamamen Allah'ın lütfu."

 "İnsanları Allah birbirini sevsin diye yaratmış. Kin, adavet insan fıtratına yakışmaz. Altı oğlum var; gelinlerim Trabzonlu, Gebzeli, Safranbolulu ve Arap… Halklar öyle iç içe geçmiş ki ayrılması mümkün değil."

– Efendim, son olarak gençlere ve hizmet ehline mesajınız nedir?

Hacı Mirza Demir:
"Rûy-ı zemindeki en yüksek hakikat olan Kur'ân'ın bu asra bakan tefsiri Risale-i Nur'la şereflenmişiz. Bu dâvâ bizi sahil-i selâmete çıkaran sırat-ı müstakimdir.

Risale-i Nur talebeleri önce nefsini ıslah etmeli; kardeşlerini incitmemeli. Küçük bir kusuru büyütüp fitneye sebep olmamalı. Meşrepler arasında hoşgörü şarttır.

Gençlere de derim ki:
Allah'a itaat etsinler, anne babalarını üzmesinler, derslerine çalışsınlar. Risaleleri çok okusunlar. Zamanlarını boşa harcamasınlar. Üstad'ın dediği gibi, istikbal onları bekliyor."

Bu sözleriyle röportajımızı sonlandırırken, karşımızda yalnızca bir hatıra anlatıcısı değil; bir ömür boyu dâvâsına sadık kalmış, vakur duruşu ve engin tecrübesiyle bir "hizmet çınarı" duruyordu.

Allah kendisine hayırlı uzun ömürler, hizmetine bereket ihsan eylesin.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —