Tarih: 11.09.2025 18:48

HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Demir: Filoya saldırılar karşısında sessiz kalanlar bu vahşetin ortağı olur

Facebook Twitter Linked-in

HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Gazze’deki ablukayı kırmak için yola çıkan Küresel Sumud Filosuna yönelik saldırıları sert sözlerle kınayan Demir, hükümetleri aktivistleri korumaya çağırdı. Tapu harçlarındaki Maliye takibine ve gençler arasında artan ahlaki yozlaşmaya dikkat çeken Demir, helal gıda hassasiyeti ve boykot çağrısını da yineledi. Afganistan’daki depremin ardından acil yardım çağrısı yapan Demir, İslam ülkelerini Afgan halkını yalnız bırakmamaya davet etti.

"Küresel Sumud Filosu, Gazze ablukasını kırmak üzere tarihi bir yolculuğa çıkmıştır"

Konuşmasının başında Gazze’deki zulümlere dikkat çekerek Sumud Filosunun misyonuna değinen Demir, "Gazze halkı, 700 günü aşkın süredir tarihin en ağır kuşatma ve saldırılarından birine maruz bırakılmaktadır. Abluka, sistematik aç bırakma politikaları ve aralıksız bombardımanlar; kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce sivilin ölümüne yol açmıştır. Bu insanlık suçunun başlıca destekçisi olan ABD, bugün sözde 'müzakere' söylemiyle dünyayı oyalarken, siyonist rejim Gazze’nin tamamını işgal etme hazırlıklarını pervasızca sürdürmektedir. Hükümetler caydırıcı ve somut adımlar atmaktan geri durmasına rağmen, 44 ülkeden vicdan sahibi aktivistler, Küresel Sumud Filosu ile Gazze ablukasını kırmak üzere tarihi bir yolculuğa çıkmıştır. Bu tarihi yolculuk, dünya vicdanının sesi ve direnişidir. Sivil bir insanî yardım girişimi olan Küresel Sumud Filosuna katılan aktivistlerin güvenliği, hükümetlerin hem hukuki hem de ahlaki yükümlülüğüdür." dedi.

"Filoda vatandaşları bulunan ülkeler, savaş gemileri veya sahil güvenlik unsurları ile Sumud Filosunun güvenliğini sağlamalıdır"

Demir, "Tunus limanlarında yola çıkma hazırlığı yapan Sumud Filosuna ait gemiler iki kez siyonist işgal rejiminin saldırısına uğradı. Eğer filoda vatandaşları bulunan ülke yönetimleri, işgal rejimine gerekli cevabı vermez ve filoya koruma sağlamazsa işgal rejiminin sabotaj ve saldırıları devam edecektir. Yapılan saldırılar şunu göstermiştir; filoda vatandaşları bulunan ülkeler, savaş gemileri veya sahil güvenlik unsurları ile Sumud Filosunun güvenliğini sağlamalıdır. Ayrıca filonun seyri sırasında deniz devriyesi kapsamında insansız hava araçları hava gözetimi yapılmalıdır. Filonun seyri esnasında deniz devriyesi kapsamında insansız hava araçları hava gözetimi yapmalıdır. Aksi halde Küresel Sumud Filosuna yönelik saldırılara karşı sessiz kalanlar, bu vahşetin ortağı olarak tarihe yazılacaklardır. Türkiye'den de 5 tane vekilimizin dahil olduğu Sumud Filosunun, milletvekillerimizin ve giden aktivistlerin korunması Türkiye'nin en önemli sorumluluklarından bir tanesi olarak kabul edilmeli ve bu şekilde hareket edilmelidir. Türkiye'nin bağımsızlığı, üniter yapısı ve özgün duruşu gereğince vatandaşları korumak onun en doğal hakkıdır. Bundan geri kalınması durumunda Türkiye'nin bağımsızlığına gölge düşeceği de herkes tarafından bilinen bir realitedir." ifadelerine yer verdi. 

"MEVA uygulamasını öncelikli görev kabul eden maliye müdürlükleri, vatandaşın tapu işlemlerini adeta birer hafiye gibi takip etmektedir"

Gündem değerlendirmesinin bir diğer maddesi olan "tapu harçlarına maliye takibi" konusuna önemli yer ayıran Demir, şunları aktardı:

"Son aylarda Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulamaya konan MEVA (Mekânsal Veri Analizi) sistemiyle on binlerce insana tapu harçlarını gerçek dışı beyan ettikleri gerekçesiyle ek ödemeyle beraber cezai işlem uygulandı. Bu yeni bir uygulamadır. MEVA uygulamasını öncelikli görev kabul eden maliye müdürlükleri, vatandaşın tapu işlemlerini adeta birer hafiye gibi takip etmektedir. Uygulamada, satışı yapılan gayrimenkulün rayiç bedeli, ilgili belediye tarafından belirlenmekte ve bu bedele göre yüzde 4 oranında tapu harcı ve ayrıca döner sermaye harcı alınmaktadır. Bir gayrimenkulün birkaç defa el değiştirmesi halinde Maliye Hazinesi adeta gayrimenkulün ortağı durumuna geçmektedir. Ancak burada önemli bir çelişki söz konusudur: Rayiç bedeller, kamu kurumu olan belediyelerce belirlenmekte ve tapu müdürlükleri de bu resmî belgelere dayanarak işlem yapmaktadır. Dolayısıyla tapu harçları, kişisel beyana göre değil, kamu idaresince tanzim edilmiş resmî evraka dayalı olarak tahakkuk etmektedir.

Hazine ve Maliye Bakanlığının belediye tarafından tespit edilen bu rayiç bedellerini yeterli görmeyip cezai işlem uygulaması, belediyelerin yetki alanını yok saymakta ve kamu kurumları arasındaki görev paylaşımına zarar vermektedir. Belediyelerin belirlediği rayiç bedellerinin yeterli görülmemesi durumunda, işlemlerde esas alınacak objektif değerin neye göre ve kim tarafından belirleneceği sorusu cevapsız kalmaktadır. Bu nedenle, Hazine ve Maliye Bakanlığını belediyeler tarafından belirlenen rayiç bedellere dayanılarak ödenen tapu harçları için cezai işlem uygulamaktan vazgeçmeye, hâlihazırda yüksek olan tapu harcı oranını yüzde 4’ten yüzde 2’ye düşürmesi tapu noktasında vatandaşların yükünü hafifletmek anlamında ciddi bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu konuda duyarlı davranılması ve bu düzenlemelerin bir an önce yapılmasını talep ediyoruz."

"Devlet, aile birliğini güçlendirecek adımlar atmalı"

Gençler arasında artan gayrimeşru hayat biçimi ve cinayetlere de değinen Demir, "Toplumu ayakta tutan kültürel ve manevi değerlerin aleyhine yapılan çalışmalar, özellikle çocuklar ve gençler arasında ahlakî yozlaşmayı hızlandırmaktadır. Aile kurumuna zarar veren politikalar ailenin, fertlerini dış etkenlerden koruma görevini gün geçtikçe zayıflatmaktadır. Özellikle ebeveynlerin, nice emek ve özveriyle büyüttükleri çocuklarını koruma ve yönlendirme hakkını elinden alan düzenlemeler, iyiyi kötüyü ayırt edemeyen çocukları savunmasız hale getirmektedir. Devlet, aile birliğini sağlayacak, fertleri birbirine hasım kılmayacak, anne babanın çocukları karşısında saygınlığını ve haklarını koruyacak düzenlemelere bir an önce gitmeli ve bu savunmasızlığı bir an önce bitirmelidir." şeklinde belirtti.

"Halkın sağlığı ile oynayarak kazanç elde etmeye çalışanlara karşı devlet, denetim ve cezalandırma mekanizmalarını etkin bir şekilde işletmelidir"

Tarım ve Orman Bakanlığının güncellediği taklit ve tağşiş listesinin halk sağlığının büyük bir tehdit altında olduğunu gösterdiğini ifade eden Demir, "Tarım ve Orman Bakanlığının güncellediği taklit ve tağşiş listesi, halkın sağlığını tehdit eden ürünlerin ciddi bir boyuta ulaştığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. İçeriklerinde zararlı ve aldatıcı maddeler bulunan ürünleri piyasaya süren firmaların varlığı, yalnızca ticari bir ahlaksızlık değil; aynı zamanda doğrudan halkın sağlığına yönelik bir tehdittir. Bazı kasapların kıyma hazırlarken başvurduğu hileler de dikkat edilmesi gereken bir başka husustur. Bu noktada denetimlerin artırılması, cezaların ise caydırıcı hale getirilmesi elzemdir. Halkın sağlığı ile oynayarak kazanç elde etmeye çalışanlara karşı devlet, denetim ve cezalandırma mekanizmalarını etkin bir şekilde işletmelidir. Aynı şekilde vatandaş da bilinçli bir tüketici olmalı, helal ve temiz gıda hassasiyetinden asla taviz vermemelidir." değerlendirmesinde bulundu.

"Boykot hem vicdani bir sorumluluk hem de adaletin yanında durmanın somut bir yoludur"

Soykırımcı işgalcilerin zulmüne ortak olan firmaların boykotu kararlılıkla devam etmesi gerektiğini dile getiren Demir, "Ayrıca zulüm ve işgale destek veren, küresel sömürü düzeninin bir parçası olan markaların ürünlerinin boykot edilmesi de önemli bir insanlık görevidir. Çünkü bu tür markalardan yapılan her alışveriş, zulme verilen dolaylı bir destektir. Boykot hem vicdani bir sorumluluk hem de adaletin yanında durmanın somut bir yoludur. Vatandaşlarımızın boykot anlayışından asla taviz vermemeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isteriz." dedi.

"Afganistan halkı yalnız bırakılmamalı, acil destek sağlanmalıdır"

Son olarak Afganistan'daki depreme değinen Demir, "Afganistan’da meydana gelen depremde 2 binden fazla insan hayatını kaybetti. Son büyük deprem, ülkenin doğal afetlere karşı ne denli savunmasız olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu kırılganlığın başlıca sebeplerinden biri, Batı’nın hâlâ Afganistan üzerindeki ekonomik işgalini sürdürmesidir. Uygulanan yaptırımlar ve ülkeye ait mali kaynakların dondurulması, Afgan halkının temel insani ihtiyaçlara dahi ulaşmasını engellemektedir. Ne yazık ki bazı İslam ülkeleri de bu adaletsiz politikalarla paralel bir çizgide durmakta, Afganistan İslam Emirliği yönetimini tanımamakta ve halkın yaşadığı bu ağır süreçte gerekli desteği sunmamaktadır. Afganistan’daki insani krizin temelinde, 40 yıl süren işgal ve iç çatışmalar yatmaktadır. Bu işgalden sonra ülkeyi kalkındırmaya çalışan Afganistan İslam Emirliği, uluslararası toplum ve özellikle İslam ülkeleri tarafından güçlü biçimde desteklenmelidir. Ayrıca Afganistan’a komşu ülkeler başta olmak üzere bölge ülkeleri, depremden etkilenen halkın tedavi, geçici barınma, gıda ve temel ihtiyaçları için acil yardım seferberliği başlatmalıdır. Afganistan İslam Emirliği'nden tutarak bu zor durumda her türlü katkıyı muhakkak ortaya koymalıdır." diye konuştu. (İLKHA)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —