Filistin halkı, 20. yüzyılın başından bu yana siyonist işgalin kanlı saldırılarına maruz kalıyor.
1948 Nekbe'sinden bugüne, her nesil yeni bir katliamla yüzleşti. Tarihin kara sayfalarından biri olan Sabra ve Şatilla katliamının üzerinden 43 yıl geçerken, bugün aynı vahşet Gazze'de farklı boyutlarda sürüyor.
Sabra ve Şatilla: 3 günde 3 bin şehit
43 yıl önce aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milisler, Lübnan'ın başkenti Beyrut'un güneyinde bulunan Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarına siyonist işgal rejiminin himayesinde saldırdı.
Menfur saldırılarda aralarında savunmasız kadın, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu 3 binden fazla Müslüman şehid edildi.
Müslümanlar, öyle vahşi bir şekilde katledilmişti ki çoğunun cesetleri tanınmaz hale gelmişti.
İşgalci siyonistler katliama göz yumdu
Sabra ve Şatilla kampları, "uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmış" olmasına rağmen Ariel Şaron komutasındaki işgalci siyonist ordu, kampları kuşatma altına alarak Filistinlilerin kaçmalarına engel oldu. Daha sonra ise Falanjist milisler tarafından kamp sakinlerinin katledilmesine göz yumdu.
Katliamın ilk gününde dönemin siyonist Genelkurmay Başkanı Rafael Eytan, Falanjistlerin temsilcileriyle buluşmuş ve onlara "Devam edin, yarın sabah saat 05.00'e kadar size süre" şeklinde emir vermişti. Bu ifadeler katliamda işgalci siyonist rejimin açık ve büyük bir sorumluğunun olduğunu ortaya koymaya yetiyordu.
Ateşkes hiçe sayıldı
Halbuki Filistin Kurtuluş Örgütü, 18 Ağustos'ta kabul edilen ateşkes çerçevesinde Beyrut'taki kamplarda yaşayan Filistinli sivillerin güvenliğine dair işgal rejimi ve ABD'den teminat almıştı.
Katliamın en büyük tanıklarında biri de Gazeteci Robert Fisk'ti. Fisk, The Independent gazetesindeki yazısında dehşet manzaralarını şöyle anlatıyordu:
"Sabra ve Şatilla kampında bulunanlar için Şaron, ardında şişmiş cesetler, tecavüz edilmiş, işkenceye uğramış ve sonra da katledilmiş kadınlar ve bebekler bırakan bir kasaptır. Olaydan 18 yıl sonra bugün bu caddelerde dolaşırken katliam manzaraları hala gözlerimin önünden gitmiş değil.
Biraz ötede Sabra Camisi'ne giden yolda 90 yaşında, beyaz sakallı ve pijamalarıyla Nuri Bey'i görüyorum. Ölü bedeninin yanı başında yün başlığı ve bastonu duruyor. İlerideki dar sokakta yemek tencerelerinin yanında yatan iki kadın cesedi var… Cesedin birkaç metre ötesinde çürüdüğü için bedenleri morarmış, bir çöp gibi oraya fırlatılmış bebekler..."
Beyrut kasabı Şaron
Katliamın ardından dünya kamuoyunda büyük tepkiler oluştu. Tepkilerin dozunu düşürmek isteyen işgal rejimi, katliamı araştırmak üzere göstermelik bir komisyon kurmak zorunda kaldı.
Komisyon Şubat 1983'te yayımladığı raporda, Falanjist milislerin lideri Eli Hubeyka'yı doğrudan, Ariel Şaron'u ise bireysel olarak sorumlu tuttu.
Ariel Şaron, katliamdan sorumlu olarak daha sonra "Beyrut kasabı" olarak anılmaya başlandı. Ancak işgal rejimi Şaron'u, işlediği tüm cinayetlere rağmen 2001 yılında siyonist rejimin başbakanlığı görevine kadar getirdi.
Gazze: Soykırımın yeni adresi
Bugün, saldırıların 711'inci gününe girildiği Gazze'de, siyonist rejim aynı zihniyeti sürdürüyor. 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden bombardımanlarda, 64 bin 871 Filistinli şehit oldu, 164 bin 610 kişi yaralandı, 10 binden fazla insan ise hâlâ enkaz altında veya kayıp durumda.
Gazze Sağlık Bakanlığı, okulların, camilerin, hastanelerin ve yardım dağıtım merkezlerinin doğrudan hedef alındığını, kentte yaşamın neredeyse tamamen felce uğradığını açıkladı. Gazze'nin yüzde 88'i ağır hasar gördü; yaklaşık 2 milyon insan zorunlu göçe, açlık ve kıtlığa mahkûm edildi.
HAMAS, siyonist rejimin saldırılarını "şehir merkezlerini boşaltarak Filistin halkını korkutma, yurtlarından etme ve direnişi boğma amacı taşıyan sistematik bir imha kampanyası" olarak nitelendiriyor.
Filistinli direniş grupları, Sabra ve Şatilla'da işlenen suçlarla Gazze'deki soykırım arasında doğrudan bir bağ olduğunu, işgalcilerin yaklaşık 100 yıldır Filistin topraklarında katliamlara imza attığını belirtiyor.
Dünya yine sessiz
Sabra ve Şatilla'nın ardından Birleşmiş Milletler 1982'de katliamı "soykırım" olarak nitelendirmişti. Ancak hiçbir sorumlu yargılanmadı. Bugün de Gazze'de on binlerce insan katledilmesine rağmen benzer bir sessizlik hâkim.
ABD yönetimi, siyonist rejime koşulsuz destek vererek işlenen suçların ortağı hâline gelirken; Avrupa ülkeleri ise insan hakları söylemini rafa kaldırıp işgale sessiz kalıyor. Katliamı durduracak adımlar atmak yerine, direnişi suçlayan açıklamalar yapıyorlar.
Uluslararası kurumlar da etkisizliğiyle dikkat çekiyor. BM'nin aldığı kararlar, siyonist rejim tarafından hiçe sayılıyor, emperyalist güçler ise işgalcileri korumaya devam ediyor.
Sabra ve Şatilla'da işlenen katliam nasıl cezasız bırakıldıysa, Gazze'de süren soykırım da aynı kayıtsızlıkla karşılanıyor. Filistinliler ise bu gerçeği şu sözlerle özetliyor: "Unutmadık, unutmayacağız; hesabını soracağız." (İLKHA)