Tarih: 20.11.2025 19:30

Sudan Büyükelçisi Eltayeb: Sudan'da yaşananlar bir iç savaş değil, Sudan kimliğini yok etmeye yönelik girişimlerdir

Facebook Twitter Linked-in

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) ile Ankara Sivil Toplum Platformu (ASTP) iş birliğiyle düzenlenen “Çatışmadan İstikrara ve Umuda Sudan” panelinde Sudan’daki çatışma süreci, barış arayışları ve bölgesel etkiler ele alındı.

ASBÜ Sezai Karakoç Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panel öncesi ASTP Başkanı Mehmet Fatih Serenli'nin açılış konuşmasının ardından Sudan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Nadir Yousif Eltayeb tarafından da bir konuşma yapıldı.

"Türkiye'de başlayan duyarlılık tüm dünyada duyurulmasına vesile oldu"

Paneli düzenleyen ve emeği geçenlere teşekkür ederek konuşmasına başlayan Sudan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Nadir Yousif Eltayeb, "Türkiye'de başlayan duyarlılık tüm dünyada duyurulmasına vesile oldu. Milislerin Sudan'da, özellikle El-Faşir'de yaptıkları katliam ve Sudan'ın diğer şehirlerinde uyguladıkları katliam ve cinayetler artık Türkiye merkezli tüm dünyaya duyuruldu ve kamuoyu harekete geçmek zorunda kaldı. Savaşıh başladığı 3 yıla yakın süre zarfında Sudan'da oluşan insani krizi ve insan hakları ihlallerini kamuoyuna, özellikle uluslararası kuruluşlara bildirmeye çok gayret ettik. Bunu BM düzeyinde yapmaya çalıştık. Bunu devletler arasında duyurmaya çalıştık. Ancak ne yazık ki bugüne kadar kimse kulak vermemişti. Bu katliam ve zulümleri duyurmak için giriştiğimiz teşebbüslere kulak verilseydi bir ay önce gördüğümüz o katliamları engellemiş olurduk. Çok can kurtarmış olurduk. Belki Sudan’ın refahı için büyük adımlar atmış olurduk ama ne yazık ki kimse duyamadı, algılayamadı. Ama hamdolsun ki sizlerin, Türkiye'deki STK'ların haykırmalar sonrası artık dilsiz ve sağır olanlar bile konuşmak ve duymak zorunda kaldılar. Birleşmiş Milletler Konseyi duymak zorunda kaldı. İnsan Hakları Konseyleri de duydu. Türkiye'den bu ses tüm dünyayı etkiledi ve şu anda neticelerini bizzat kendimiz görüyoruz. Dolayısıyla umut ediyoruz ki bu insani ayaklanma hareketleri vesilenizle devam etsin ki tüm gerçekler ortada algılansın. Bu yapılar neyle suçlanacaksa suçlansın ki insanlar haklarını bulsun, kanları fazla akmasın. Bu zulmü göstermek için başka hiçbir yöntem yok. Sadece sivil toplum kuruluşlarının ve insanların yaptıkları paneller, protestolar ve gündeme getirdikleri doğrularla insanlar hakikati bu şekilde görüyor. Dolayısıyla bu şekilde devam etmenizi arz ediyorum." dedi.

"Mazlum, sivil, silahsız, çocuk, kadın ve herkese karşı bir katliam işlendi"

Eltayeb, "İki hafta öncesine kadar 26 Ekim'de El-Faşir'de yaşanan katliamlar, soykırım ve insanlık dışı olaylar kimsenin vicdanının kabul edemeyeceği olaylardı. Birleşmiş Milletler Konseyinde bunun bu şekilde devam etmeyeceği, çok büyük bir cinayet olduğu söylendi. Çünkü orada yaşananlar askeri savaş değildi. Mazlum, sivil, silahsız, çocuk, kadın ve herkese karşı bir katliam işlendi. Herkesin gözü önünde, hastanede yatan hasta ve refakatçılarını bile öldürüp sonradan cesetlerini yakarak imha etmeye çalışma teşebbüsleri aslında insan vicdanının kabul edeceği mesele değildir. Milislerin 2 yıldır bir abluka uyguladığı bölgeye herhangi bir yardım ulaşmıyordu. İnsanlar açlık ve birçok zorlukla mücadele ediyorlardı. Buna rağmen milislerin komutanı, El-Faşir'i artık düşürmek istedikleri günlerde askerlerine şöyle diyordu: 'Biz El-Faşir'de herhangi bir esir istemiyoruz.' 'Orada kimi bulursanız öldüreceksiniz.' Oradakileri tehdit gördükleri için o hunharca katliamlar karşımıza çıkmıştı. Kan içmeye alışan katillerden biri 'Ben 800 kişi öldürdüm. Bunu bine çıkaracağım.' şeklinde övünerek cesetlerin önünde bir fotoğraf çekerek dünyaya servis etti. Onlar insan öldürmeye doyamadı." ifadelerine yer verdi.

"Birleşik Arap Emirlikleri sadece bir vekildir"

Bu milislerin yaptıkları katliamların arkasında Birleşik Arap Emirlikleri'nin olduğunu belirten Eltayeb, şunları söyledi: "Şu anda tüm gücümüzle birinci hedefimiz bu milislerin terör örgütü olduğunu ispatlamaktır. Tüm devletlerin bu milisleri artık bir terör örgütü olarak görmelerini istiyoruz. Bunlarla mücadele edilmesi için tüm dünyanın ayağa kalkması lazım. Bugün 15 milyondan fazla yerinden edilmiş, 40 milyona aşkın insanın da insani yardıma ve temel ihtiyaçlara muhtaç olduğunu duyurmuştuk. Hastanelerin yüzde 70'i yıkılmış vaziyette. Üniversiteler, devlet kurumları ve vatandaşların evleri hepsi yıkılmış vaziyettedir. Yıkımın da planlı olması çok yazıktı. Özellikle başkentin yıkımı kasıtlı bir şekilde altyapı tahrip edilerek yapılmış durumda. Darbe girişimiyle başaramayan milislerin yaptıklarına karşı milli ordumuz ve seferberliğe çıkan halkımız kendi görevlerini icra ediyorlar. Gece gündüz mücadele ediyorlar. Vatanın topyekûn korunması adına halkın selamette yaşaması için canla başla çalışıyorlar. Milislerin ayak bastığı her yerden insanlar kaçmak zorunda kalıyorlar. Milli ordumuzun olduğu bölgelere kaçıyorlar çünkü milli ordumuz onları her şekilde koruyor. Sudan'ın batısında, El-Faşir'deki insanlar milli ordumuzun olduğu bölgeye ulaşmak için bir hafta boyunca ancak varabildiler. Dolayısıyla haykırarak diyoruz ki bu savaş bir iç savaş değildir. Bu savaş iki generalin savaşı değildir. Bu savaş aslında Sudan ülkesini ve Sudan kimliğini yok etmeye yönelik bir savaştır. Filistin'de, özellikle Gazze'de nasıl oluyorsa, Sudanlıların da o topraklardan kaçıp başka yerlere gitmelerine ve Sudan diye bir toprak ile Sudanlı diye bir insanın kalmamasına yönelik bir savaştır. Birleşik Arap Emirlikleri sadece bir vekildir. Bu savaşı icra ediyor. Vekaletle bu savaşı fonluyor. Bunun açık bir şekilde haykırılması gerekiyor ki asıl tablonun ne olduğu aşikâr olsun. Bu milislerin belli bir hedefi yok. Bunu sürekli görüyoruz. Kimi zaman diyorlar ki 'Fakir fukara ve mazlumların yanındayız, onlar için mücadele ediyoruz.' Bazen de diyorlar ki 'Biz demokrasiyi getirmek için savaşıyoruz.' Bazen de 'Şu ırklar veya kabileler çok zulüm gördükleri için onlara yardım ediyoruz.' Halbuki bunlar girdikleri herhangi bir yerde, köy olsun şehir olsun, oralarda yağma yapıyorlar; ne yazık ki tecavüzler gerçekleşiyor. Kadın, çocuk, küçük, büyük demeden her türlü insan dışı ahlaksızlık işliyorlar."

"Herkesin ulaşabileceği bilgilere göre 107 tane katliam yaşandı"

Eltayeb, "Bugün kayıt altına alınan ve herkesin ulaşabileceği bilgilere göre 107 tane katliam olmuştur ve on binlerce insan canını kaybetmiştir. Tüm bunlara rağmen Sudan hükümeti ve Sudan milli ordusu, Suudi Arabistan'da 2023 yılının ortalarında davet edilen arabuluculuk barış görüşmelerini kabul etti ve masaya gidilip oturuldu. Milisler orada anlaşmanın herhangi bir maddesine veya kanununa bugüne kadar uymadılar. Keza geçen 2 hafta önce El-Faşir olaylarından sonra milisler kendi iradeleriyle ateşkes talep ettiler. Ateşkes ile ilgili herhangi bir görüşme veya anlaşma olmadan ertesi gün Sudan'ın başkenti Hartum'u SİHA'larla vurmaya çalıştılar. Özellikle havaalanını vurmaya çalıştılar. Nitekim Sudan Silahlı Kuvvetleri ve Sudan hükümeti sonuna kadar Sudanlıları ve Sudan topraklarını korumaya devam edecektir. Bunun yanı sıra halkın haklarını aramaya ve dünyaya duyurmaya devam edeceklerdir. Çünkü bu onların asli görevidir. Bu milisler ise gayrimeşru bir yapı olarak bir terör örgütüdür." dedi.

"Birleşik Arap Emirlikleri'nin bu tür terör örgütlerine destekten vazgeçmesi lazım"

Konuşmasının devamında Eltayeb, "Gördüğünüz gibi bu milisler Birleşik Arap Emirlikleri'nin desteğiyle çok silaha sahiptirler. Ayrıca Kolombiya ve Ukrayna gibi ülkelerden paralı asker bile getirebiliyorlar. Paralı askerler eğitim amaçlı ve savaşma amaçlı getiriliyor. Dolayısıyla az evvel de bahsettiğimiz gibi Birleşik Arap Emirlikleri'nin işlediği bu suç desteklerinden vazgeçmesi için tüm gücümüzle dünya kamuoyuna bildirmemiz lazım. Bu savaşın durması için Birleşik Arap Emirlikleri'nin milislere vermiş olduğu silah desteğinin durması lazım. Birleşik Arap Emirlikleri'nin bu tür terör örgütlerine destekten vazgeçmesi lazım. El-Faşir'den bize gelen rakamlar çok hayret verici. Orada 10 bin kişinin öldürüldüğünden bahsediliyor ancak şu an 100 bin kişi büyük bir hapishanede; ne çıkabiliyorlar ne de içeride hareket edebiliyorlar. Bunların akıbeti çok vahim. Ölü olarak belirtilen 10 bin sayısının da 30 binden fazla olduğu söyleniyor. Bütün bunları bilmiyoruz çünkü orası muamma bir bölgedir. Tüm bunların bir an önce açığa çıkması gerekiyor." diye konuştu.

"4 arabulucu üyeden Birleşik Arap Emirlikleri'nin de bulunması aslında bizi bir şüpheye düşürüyor"

Arabuluculuğa Türkiye'nin de eklenmesi gerektiğinin önemine vurgu yapan Eltayeb, devamında şunları söyledi: "Sudan için barış görüşmelerindeki 4 arabulucu üyeden Birleşik Arap Emirlikleri'nin de bulunması aslında bizi bir şüpheye düşürüyor. Çünkü Birleşik Arap Emirlikleri tarafsız bir taraf değil; o bu savaşın tarafıdır. Arabuluculuğa savaşta taraf olanın bulunması da o meclisin samimi olmadığının kanıtıdır. Bu sebeple o arabulucu meclisinde Türkiye'nin de bulunmasını önerdik. Çünkü Türkiye'nin barış görüşmelerinde çok büyük tecrübeleri var. Özellikle Somali, Etiyopya, Azerbaycan ve Rusya-Ukrayna savaşlarında büyük ağırlığını göstermiştir. Türkiye'nin kesinlikle üye olmasını ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin kesinlikle olmaması gerektiğini söyledik. Bu bağlamda unutmayalım ki Recep Tayyip Erdoğan’ın o günkü görüşmesinde, Trump ile Muhammed bin Selman olan görüşmelerinde Sudan'daki savaşın durmasıyla ilgili yaptığı konuşmalar büyük bir etki oluşturmuştur. Bütün dünya Sudan meselesinden bahsediyor. Bu meselenin çözülmesi gerekiyor. Libya senaryosunun uygulanmaması gerekiyor. İsrail'in diğer planları, diğer ülkelere uyguladığı Nil-Fırat Arz-ı Mev'ud hain planının oraya kadar sirayet edip bu şekilde zulmün devam etmemesi için böyle görüşmelerin netice vereceğine inanıyoruz."

"Türkiye'nin Sudan'a göndermiş olduğu insani yardımların önemi büyüktür"

Son olarak Eltayeb, "Bugün Türkiye'nin Sudan'a göndermiş olduğu insani yardım destekleri çok büyük neticeler almıştır. İHH ve diğer STK'ların Sudan'a göndermiş oldukları yardımlar, özellikle Sudan'ın ortasındaki eyaletlerde bugün gıda açısından bir nevi istikrar sağlamıştır. Yalnız El-Faşir gibi ve milislerin hâkim olduğu diğer yerlerde ya yardım tırlarının girmesi yasaktır ya da oralarda bir şeyler yapmak çok zor. Diğer bölgelerde tam refah olmasa bile gıdaya ulaşma sıkıntısı yok. Son olarak Sudan'dan gelen heyetin bize bildirdiği sayılara göre Hartum'a 2 milyon insan geri dönmüştür. 10 milyondan fazla insan Hartum'u terk etmişti. Artık peyderpey insanlar kendi evlerine dönmeye başladılar. Dolayısıyla Türkiye'deki STK'lardan arzumuz; gıda, sağlık gibi alanlarda yardım faaliyetleri başlatmasıdır. 3 yıldır hiçbir eğitim görmeyen çocukların eğitimi için desteğe ihtiyaç var. Hastaneler yerle bir olmuş demiştik; onların onarılması ve sağlık operasyonlarının yapılması gerekiyor. Bunun yanı sıra devlete düşen; elektrik, su ve yol çalışmalarına yönelmemiz lazım ki insanlar da hayatlarını idame ettirecek bir ortam oluşsun. Geçen sene İHH ile ziraat alanının kalkındırma projesini hayata geçirdik. Buğday tohumlarını orada yaşayan ailelere verdiler ve o aileler ekim yaptı. Sonrasında mahsullerini toplayınca kendi kendilerine çarkı döndürmeye başladılar. Biz bu tür projeleri önemsiyoruz; sizlere bildirmek istiyorum." dedi.

Konuşmasından sonra ASBÜ Bölge Çalışmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Enver Arpa, Sudan Gazeteciler Sendikası Başkanı Al-Sadiq Al-Raziqi, Maraqi Dernek Başkanı ve Al-Bayan Üniversitesi Kurucusu Dr. Abdurrahman Mohamed Ali Said ile AFSAM Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Mustafa Efe konuşmacı olarak panelde sunum yaptılar. (İLKHA)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —