10382,90%-1,92
41,37% 0,10
48,55% -0,09
4859,83% 0,66
7841,30% 0,00
Şehir Plancıları Odası tarafından 2017 yılından bu yana süren dava, Karaköprü halkı için umut olurken Şanlıurfa kamuoyunda yankı uyandıran karar sonrası gözler, yöneticilere çevrildi.
Şehir Plancıları Odası Başkanı Selim Açar, Karaköprü ’de 52 dönümlük hastane alanının konuta çevrilmesine karşı açtıkları davayı 8 yıl sonra kazandıklarını belirterek, “Karaköprü 300 bin nüfusuyla hastanesiz bırakılamaz” dedi.
Açar, Temyiz Dairesi’nin aldığı kararın, şehircilik ilkeleri ve kamu yararı açısından tarihi bir dönüm noktası olduğunu vurguladı.
Karaköprü ilçesinde Batıkent 761 nolu parselde bulunan 52 dönümlük hastane alanının konuta çevrilmesine karşı açılan davanın Temyiz Dairesinde kazanılması sonrası Şehir Plancıları Odası Başkanı Selim Açar, İLKHA mikrofonuna değerlendirmelerde bulundu.
“8 yıl süren hukuk mücadelesi kazandık”
Karaköprü’nün 300 bin nüfusa sahip olduğuna dikkat çeken Açar, “Sadece burası değil, biz 3 alana dava açtık. 3 alanın ikisi hastane alanıydı; biri Doğukent'te, biri Batıkent'te, biri de Mehmetçik'teydi. Diğer ikisi devam ediyor. Bu alan Batıkent 761 nolu parselde, 52 dönümlük göğüs ve tüberküloz hastalıklarına zamanında tahsis edilmiş bir hastane alanı. Biz Karaköprü ilçesine baktığımızda, Karaköprü ilçesi nüfusu 300.000 nüfusuyla çoğu ilin nüfusundan fazla olan bir ilçe ama devlet teşekkülü olan bir sağlık kuruluşuna baktığımız zaman sadece Diş Hastanesinin olduğunu görüyoruz. Peki ben şunu sormak istiyorum: Karaköprü'deki vatandaşlarımız çocuğunu özel hastaneye ya da başka bir ilçedeki Devlet Hastanesi'ne götürmek zorunda mıdır? İlk önce bu sorunun cevabını almak gerekiyor. Bu noktada Sağlık İl Müdürlüğünden alınmış ‘burada hastane yatırım talebimiz yoktur’ yazısı var. Sağlık İl Müdürlüğü bu yazıyı neye istinaden vermiştir? Biz bu süreci 2017 yılından beridir yaklaşık 8 senedir takip ediyoruz. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi burayı konuta çevirip satmak istediğinde dava açtık, Danıştay’da davamız reddedildi, Temyiz Dairesinde kazandık. 2021 senesinde akabinde 6 ay sonra Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile aynı işlem, aynı şekilde yine tesis edildi, yine hastane alanı konut alanına çevrildi, yine satılmak istendi. Bu noktada yine açtığımız dava yine Danıştay’da reddoldu. Biz yine Temyiz Dairesinde dün itibarıyla kazandığımızı öğrenmiş bulunuyoruz, bunu da halkımızla paylaşalım. Şimdiye kadar yapmış olduğumuz hukuki süreç 8 yıl. Bir hukuki süreç için gerçekten uzun bir süre. Kolay değildi ama başardık, mutluyuz, geleceğimiz için de umutluyuz.” şeklinde konuştu.
“Karaköprü’nün nüfusu birçok ilden fazla ama hastane yok”
Karaköprünün nüfüsunun birçok ilden fazla olduğunu vurgulayan Açar, “Bu noktada bundan sonraki süreçte bize düşen şey, Sayın Valimiz Hasan Şıldak’ın, Büyükşehir Belediye Başkanımız Kasım Gülpınar’ın, İl Sağlık Müdürümüzün, Karaköprü Belediye Başkanımız Nihat Çiftçi'nin şehre, Karaköprü’ye özellikle bir hastane alanı kazandırmasıdır. Bu noktada Büyükşehir Belediyesi buranın imar planını tekrar hastane alanı olarak tesis etmelidir. Vali Bey Milli Emlak Müdürü ile görüşmelidir. Milli Emlak ile görüşmelidir. İl Sağlık Müdürü de buradaki yapılacak hastane alanının ödeneğini bulma noktasında çalışma yapmalıdır. Biz müstemleke vatandaşı değiliz. Bu noktada kalkıp buradaki hastane alanlarını konuta çevirip ‘Biz eğer Türkiye Cumhuriyeti hazinesini kurtarabiliyorsak, biz bir o kadar daha bulalım, muhasır medeniyetler seviyesine ulaşalım’ böyle bir durum söz konusu değil. Ama Urfa'daki kaynakların Urfa için kullanılması taraftarıyız. Bizim açtığımız davanın hukuki nedenleri, dava gerekçeleri de genel itibarıyla bu yöndeydi. Diğer tarafta sosyal donatı alanlarının etkilenmeyeceği noktasında, imar planlarının yoğunluk getirecek şekilde yapılamayacağı noktasında, İmar Kanunu’ndaki sabit maddeler üzerinden davayı yürüttük. Zaten biz üzerimize düşeni şu ana kadar yaptık. Bundan sonra üzerine düşeni yapma görevi milletvekillerimizdedir, belediye başkanlarımızdadır, Sayın Valimizdedir, İl Sağlık Müdüründedir. Bunu da halkımızın takdirine bırakıyorum. Şehrimizin hastane alanı ve yeşil alan olabilecek aynı bölgede okul eksikliğinin olduğunu da tespit etmiş bulunmaktayız. Bir kısmı da eğitim tesis alanı olarak kullanılabilecek bir alana sahip oldu. Siz şu anda burayı kamulaştırmak isterseniz kamulaştıramazsınız, öyle bir bütçe yok. Ama bunu konuta çevirip satmak kadar kolay bir şey de yok. Biz bundan sonra iş kolaya döndü, yöneticilerimizi, idarecilerimizi, mülki amirleri bu husus noktasında ellerini taşın altına koymaya davet ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Biz müstemleke vatandaşı değiliz”
İmar planlarının keyfi değiştirilemeyeceğini söyleyen Açar, “Karaköprü 300.000 nüfuslu bir ilçe. Devlet teşekküllü hastane yok. Şu anda Şehir Hastanesi yapılıyor değil mi? Buraya mesafesi yaklaşık kuş uçuşu 12 kilometre. Şu anda Allah korusun birimiz kalp krizi geçirsek, 5 dakika içerisinde tıbbi müdahale edilmesi gerekiyor. Hastalarımız öyle bir durumda yolda mı ölsün? Yani halkımıza reva gördüğümüz uygulama bu mudur? Şeyh Edebali'nin dediği gibi ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ bakış açısıyla hareket etmek bu olmasa gerek. İmar planlarında bir yer hastane alanı, yeşil alan, donatı alanı olarak bırakılmışsa; alelade, işte burası da hastane alanı olsun, bu boşluk böyle oldu, bunu yeşil alan yapalım değil; bunun donatı dengesi çerçevesinde planlarda belirtilmiştir. Bu dengeyi bozmadan şehrin geleceğine bizim saygı duymamız gerekiyor. Birincisi şehri obezleştirir. Biz bir alanı imara açtığımızda, normalde yaşayacak nüfus sayısına göre biz donatı alanı bırakırız. Kişi başı metrekare hesabı dediğimiz, mesela bir ilkokul alanını kişi başı 0,5 metrekare; yeşil yine 11-12 metrekare gibi rakamlarla. Orada 100 kişi yaşayacaksa 100 kişiye göre donatı alanı bırakmanız gerekiyor. 1000 kişi ise 1000 kişiye göre. Bunlar bir hesaba göre daha önce bırakılmış alanlar. Siz kalkıp daha önce bu hesaba göre bırakılmış alanların donatı alanlarını alıyorsunuz, yerine yine ekstra bir nüfus koyuyorsunuz. Getirdiğiniz nüfusun donatı alanı da yok. Hem mevcut nüfusun donatı alanını gasp ediyorsunuz, yerine koyduğunuz nüfusun da donatı alanını hesap edemiyorsunuz. Koyamazsınız yani. Arazi lastik değil ki genleştirip şurayı da şunu koyalım diyebileceğimiz bir durum değil. Bu noktada imar planlarındaki ana kararlara saygı duymak zorundayız. Bunların değişikliğine gittiğimiz anda planlamadaki donatı dengesini bozmuş oluruz. Bozduğumuzda da bir sınıfta 30 çocuk okuyacağına 50 çocuk okur. Bir evin önüne iki araç park edeceğine 4 araç park eder. Sağlık ocağına bu mahallede gidecekseniz, iki yan mahallede gidersiniz. Pazar alanınız semt pazarı alanında değil, bir caddeyi kapatır pazar alanı yaparsınız. Şehircilikte karşımıza çıkacak başlıca problemler bunlar olur.” diye konuştu.
“Yöneticiler artık elini taşın altına koymalı”
Dava süreci devam ederken bahsi geçen alanların satışa açıldığını ifade eden Açar, “Dava süreçlerimiz devam ederken idare bunları sattı. Özelleştirme İdaresi bunları satışa çıkardı. Biri Mehmetçik’te 20 dönümlük donatı adası, biri Doğankent’te Gülşehir’de 101 dönümlük Kadın Doğum Çocuk Hastanesi'nin yeri. Bunları bizim davalarımız devam ederken sattılar ve dava ihale şartnamelerinde de ‘hukuki durumuna şehir plancıları odasının açmış olduğu dava devam etmektedir’ yazıyor. Enteresandır ki vatandaşımız buna yine tenezzül etti, gitti şehre ait olan bir alanı Özelleştirme İdaresi ‘dava devam ediyor’ dediği halde satın aldı. Arayıp ‘burası sizin, alalım mı?’ diyenler de oldu. ‘Kumar seviyorsanız Kıbrıs'a gidin’ dediğimiz cevaplarımız da oldu. Bu durumda açtığımız davalar devam ediyor. Kazandığımızda satın alan vatandaşımızın mağdur olacağı durumlar ortaya çıkacak. Bu noktada da yarın öbür gün kimse ‘buranın imarını bizim özel mülkümüz artık’ diyemez. Çünkü bu halkın malıydı. Siz gittiniz bunu aldınız. Buranın Eder’i 10 lira ederken, siz 3 liraya aldınız. Bunu bile bile yaptınız. Kimse kusura bakmasın. Bunlar hepsi Temyiz Mahkemesinde kazanılıyor. Danıştay 6. Dairesi çok enteresan kararlar veriyor. ‘Ne kadar planlama ilke esasları bu şekilde karar vermiş ise de kamu yararı gereği biz bunu reddediyoruz.’ Planlama ilke esasları zaten kamu yararı gereği. Planlama ilke esasları burada da bir tezat var. Danıştay 6. Dairesinin vermiş olduğu kararlar genellikle bu minvalde çıkıyor. Biz bu kazandığımız davaları Temyiz Dairesine götürüp kazanıyoruz. Temyiz Dairesi Danıştay 6. Dairenin vermiş olduğu kararı bozdu, hem de yapılan işlemi bozdu. Yine dediğim gibi iş bundan sonra Sayın Valimize, milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza, İl Sağlık Müdürüne düşüyor. Şimdiye kadar biz nasıl 8 senedir bu alanın mücadelesini vermişsek, bu alanın hastane, okul ve yeşil alan olması noktasında bu bürokratlarımızın, ilin mülki amirinin elini taşın altına koyması gerekiyor. Bunu da halkımızın talep etmesi gerekiyor. Bu halkımızın hakkıdır.” ifadelerine yer verdi.
“İmar planlarındaki donatı dengesini bozmayın”
CİMER ve farklı yollarla şikâyet edildiğini fakat bir işe yaramadığını belirten Açar, “Biz bir kere bir koltuk işgal ediyoruz ve bir koltuk işgal etmenin bana göre mesuliyeti var, bu birincisi. İkincisi, insan kendisini yetiştirdiği topraklara bir vefa borcu olması gerekiyor. Sadece vatanına, milletine, insanlığa bir borcum olduğunu düşünüyorum ben. Üçüncüsü işin başka boyutları var. Başka boyutları şu: Bu alan şu anda hastane alanı olsa benim amel defterim kapanmayacak. Bir kere Allah rızası boyutu var, halkımız için yapıyoruz. İşin temelinde bu var. Diğer taraftan da bizim mesleki haklılığımız söz konusu olduğunda bizim herhangi bir şeyden imtina etmemize gerek yok. Kimse bize bir kulp takamaz, kimse bize bir etiket yapıştıramaz. Bu noktada duruşumuz nettir ve ortadadır. Halkımızdan da bu alan için dilekçe verenler oldu, CİMER’e şikâyet edenler oldu. Bu işle ilgilenen daha önceki Mahalle Muhtarı Şükrü Çay var. O bayağı bir mahalleden birebir dilekçe toplayarak iletti. Geldiğimiz noktada dilekçe kale alınmadı, CİMER’e yapılan şikayetler umursanmadı. Ama Danıştay’ın Temyiz Dairesi de olsa, bu şekilde bir kararın çıkması ülkede hukuk adına hala ümit var olduğunu ortaya koyuyor. Biz hukuka gitmekten imtina etmedik, bundan sonra da imtina etmeyeceğiz. Bunu yapmamızın temel nedenlerinden biri de bizim işte bu şekildeki bakış açımız.” dedi.
“Halkın hakkı korunmalı”
Son olarak Açar, “Şunu eklemek isterim: Bizler müstemleke vatandaşı değiliz. Bizler bu şehirde daha müreffeh, daha yaşanılabilir, daha mutlu, daha kardeşçe yaşayacağımız bir şehircilik modeli ile yaşayabiliriz. Bizim bu yaşam isteğimize idarecilerimizin de eşlik etmesini isteriz, yöneticilerimizin de eşlik etmesini isteriz, mülki amirlerin de eşlik etmesini isteriz. Şehirdeki başıboşlukların önlenmesi gerekiyor, tarım arazileri ve TOKİ'nin çarpık yapılaşmaları olmak üzere. Şeyh Edebali'nin sözüyle yine bitireyim: ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ Bizim insanımızı yaşatmaya yönelik hareket etmemiz, buna yönelik planlama yapmamız, yine bunlara yönelik de idarecilerimizin inisiyatif alması gerekmektedir.” şeklinde konuştu. (İLKHA)