Genetiğimize uygun sürdürülebilir bir yaşamın, insanlığın geleceği için büyük bir umut vaat ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, genetiğimize uygun sürdürülebilir bir yaşam konusuna ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.

Modern çağ, sürdürülebilir bir yaşam modeli arayışını zorunlu hale getirdi

Yılancıoğlu, insanlığın tarih boyunca doğayla uyum içinde yaşamak için çaba gösterdiğini dile getirerek, “Ancak modern çağda, artan nüfus, kaynakların tükenmesi ve çevre kirliliği gibi sorunlar, sürdürülebilir bir yaşam modeli arayışını zorunlu hale getirdi. Bu noktada, genetik bilimi ve biyoteknoloji, insanlığın geleceğini şekillendirecek en önemli araçlardan biri olarak öne çıkıyor. Genetik mühendisliği, CRISPR gibi yenilikçi teknolojilerle birlikte, sağlıktan tarıma, çevre korumadan enerjiye kadar pek çok alanda sürdürülebilir çözümler sunuyor.” dedi.

CRISPR ve genetik mühendisliği: Sağlıkta devrim

CRISPR-Cas9 teknolojisinin, genetik mühendisliğinde bir devrim yaratarak, DNA dizilimlerini hassas bir şekilde değiştirme imkânı sunduğunu kaydeden Yılancıoğlu, “Bu teknoloji, kanser gibi ölümcül hastalıkların tedavisinde umut vaat ediyor. Örneğin, kanser hücrelerinin genetik yapısını hedef alarak, bu hücrelerin çoğalmasını engelleyen tedaviler geliştiriliyor. Ayrıca, immün sistemi geliştiren genetik uygulamalar sayesinde, vücudun hastalıklarla savaşma kapasitesi artırılıyor. Biyoteknolojik aşılar da bu alanda önemli bir rol oynuyor. mRNA tabanlı aşılar, COVID-19 pandemisinde olduğu gibi, hızlı ve etkili bir şekilde geliştirilebiliyor.” diye konuştu.

Yapay organlar ve kişiselleştirilmiş tıp!

Genetik mühendisliğinin, organ nakli bekleyen hastalar için yapay organlar üretme konusunda da büyük adımlar attığına işaret eden Yılancıoğlu, “Biyoyazıcılar kullanılarak, hastanın kendi hücrelerinden üretilen organlar, reddedilme riskini ortadan kaldırıyor. Kişiselleştirilmiş tıp ise bireylerin genetik yapısına uygun tedaviler sunarak, daha etkili ve güvenilir sonuçlar elde edilmesini sağlıyor.” ifadesinde bulundu.

Tarımda genetik uygulamalar: GDO ve ötesi

Tarım sektörünün de genetik mühendisliğinin en çok etkilediği alanlardan biri olduğunu kaydeden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), daha verimli ve dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesine olanak tanıyor. Bu sayede, iklim değişikliğine karşı dirençli ürünler elde edilebiliyor ve gıda güvenliği sağlanıyor. Ayrıca, tarım ilaçlarının kullanımını azaltan genetik uygulamalar, çevre dostu bir tarım modeli sunuyor.” şeklinde konuştu.

Çevre koruma ve temiz madencilik

Genetik mühendisliğinin, çevre kirliliğiyle mücadelede de önemli bir rol oynadığının altını çizen Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Örneğin, genetiği değiştirilmiş bakteriler, suları kirleten toksik maddeleri temizleyebiliyor. Benzer şekilde, madencilik sektöründe kullanılan biyoteknolojik yöntemler, çevreye zarar vermeden değerli metallerin çıkarılmasını sağlıyor. Bu tür uygulamalar, sürdürülebilir bir çevre için büyük önem taşıyor.” dedi.

Biyoekonomi: Geleceğin ekonomik modeli

Biyoteknolojinin sadece sağlık ve çevre alanında değil, ekonomik modellerin de dönüşümüne katkıda bulunduğunu ifade eden Yılancıoğlu, şöyle devam etti:

“Biyoekonomi, biyolojik kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dayanan bir ekonomik model olarak öne çıkıyor. Bu model, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltarak, yenilenebilir kaynaklara dayalı bir ekonomiye geçişi kolaylaştırıyor. Biyoyakıtlar, biyoplastikler ve diğer biyotabanlı ürünler, bu modelin temel taşlarını oluşturuyor.”

Genetiğimize uygun sürdürülebilir yaşam nasıl olmalı?

Genetiğimize uygun sürdürülebilir bir yaşamın, insanlığın geleceği için büyük bir umut vaat ettiğini vurgulayan Yılancıoğlu, “CRISPR, genetik mühendisliği, biyoteknoloji ve biyoekonomi gibi alanlarda yaşanan gelişmeler, sağlık, tarım, çevre ve ekonomi gibi pek çok alanda köklü değişimler yaratıyor. Ancak, bu teknolojilerin etik ve güvenilir bir şekilde kullanılması, toplumsal farkındalık ve düzenlemelerle mümkün olacaktır. Geleceğimizi şekillendirecek bu yenilikçi yaklaşımlar, doğayla uyum içinde yaşamanın kapılarını aralıyor.” şeklinde sözlerini tamamladı. (İLKHA)