10871,08%0,16
41,96% 0,20
48,86% 0,00
5297,50% -1,19
8940,57% -2,00
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (AYBÜ) ve Ankara Filistin Dayanışma Platformu (ANFİDAP) tarafından, Gazze'de Abluka ve Aç Bırakma: "Sessiz İşleyen Bir Soykırım Mekanizması" paneli düzenlendi.
AYBÜ'de gerçekleştirilen ve TİHEK İkinci Başkanı Muhammet Ecevit Carti tarafından yönetilen panel Peygamber Sevdalıları Ankara Derneği'nden Öğretim Görevlisi Av. Hasan Bozdaş, "İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk Perspektifinden Gazze'deki Açlık Politikası ve Uluslararası Aktivizmin Konumlanışı” başlıklı sunumu ve son olarak Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Hasan Basri Bülbül ise “UNRWA’yı Kurtarmak: UAD’nin 2025 Danışma Görüşü Işığında Filistin’de BM’nin İnsani Yardım Faaliyetleri”
başlıklı sunumu gerçekleştirdi.
Peygamber Sevdalıları Ankara Derneği’nden Öğretim Görevlisi Av. Hasan Bozdaş, Gazze’de aç bırakmanın sadece gıda eksikliği olmadığını, bunun sistematik bir soykırım yöntemi ve insanı insanlıktan çıkarma politikası olduğunu söyledi. Bozdaş, insan hakları doktrini çerçevesinde gıda hakkının korunmasının hayati önem taşıdığını vurguladı ve TBMM’deki kanun teklifinin tüm siyasi partiler tarafından desteklenmesi çağrısında bulundu.
"Soykırıma katılmış herhangi birinin bu topraklarda güven içinde dolaşamayacağı fikrini aşılamamız gerekiyor"
28 Aralık 2023 tarihinde HÜDA PAR'ın Meclise sunduğu çifte vatandaş siyonistlerle ilgili kanun teklinin bir an önce meclisten geçmesi gerektiğini belirten Bozdaş, "Çifte vatandaş problemiyle başladınız; bunu gerçekten çok önemsiyoruz. Hâlihazırda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilmiş bir kanun teklifi var ve bu kanun teklifinin geciktirilmeden muhakkak kanunlaştırılması… Bununla alakalı olarak tespit edilecek kişi sayısı kaç kişi olursa olsun, bazı gazetelerde çok yüksek rakamlar binli rakamlar geçiyor olmasına rağmen bazen hükümet cephesinden daha düşük rakamlar telaffuz ediliyor. Ama bu bir kişi dahi olsa, bizim mutlaka bunları gıyabinde cezalandırmamız ve soykırıma katılmış herhangi birinin bu topraklarda güven içinde dolaşamayacağı fikrini aşılamamız gerekiyor. Siyaset makamına gerçekten çok ciddi bir rol düşüyor. Bu sebeple söz konusu kanun teklifinin tüm siyasi partiler tarafından bir sorumluluk bilinciyle, insani bir vazife bilerek muhakkak desteklenmeleri gerekiyor." dedi.

"Bugünkü toplantımızın temel çıkış noktası da zaten Gazze’deki 'aç bırakma' politikasıdır"
Bozdaş, "Evvela insan hakları boyutuyla 'gıda hakkı' konusuna temas ederek aç bırakmayla alakalı normatif düzenlemelerin bunun uluslararası halihazırda örneği bulunan Gazze soykırımı boyutu ve son olarak da uluslararası aktivizmin aslında aç bırakma politikalarının bir sonucu olarak vicdani anlamda yükselişine değinmeye çalışacağım. İnsan hakları doktrinin, sizlerin de bildiği üzere gelişmekte olan ve hâlihazırda haklar kümesini gelişmekte olan bir doktrin bunun temelinde, en azında iddiasında özellikle insan haysiyeti ya da diğer bir tabirle insan onuru çok ciddi bir yer ediniyor ve artık bu, genel geçer kabule erişmiş durumda. Bundan şunu anlıyoruz aslında her insan, doğuştan sahip olmuş olduğu bir 'değer' sebebiyle, onur ve haysiyeti sebebiyle korunması fikrine dayanıyor. İnsan haysiyetinin sürdürülmesi temelinde ise yaşama hakkının sağlanması gerekiyor. İnsan hakları doktrinde temel bir özellik var. İnsan haklarının tek bir halkın diğer bir halkın üstünlüğünden bahsedemiyorsunuz. Aslında birbirleriyle zorunlu bir ilişkileri var. Bunların bir arada oluşu bu hakların bütünlüğü önemli bir yetki oluşturuyor. Yaşam hakkı derken bu bağlamda aklımıza aslında gıda hakkı, su hakkı, sağlık hakkı, barınma hakkı, kişi güvenliği hakkı ya da işkence ve kötü muamele yasağı hakları gibi haklar gelmesi gerekir. Bugünkü toplantımızın temel çıkış noktası da zaten Gazze’deki 'aç bırakma' politikasıdır." ifadelerine yer verdi.

"Bu ideolojinin adı 'dehumanizasyon'dur; yani insanı insanlıktan çıkarma düşüncesi"
İşgalci siyonistlerin Gazze'de açlığı bir soykırım politikası haline getirdiklerini aktaran Bozdaş, şunları söyledi:
"Tabi 'açlık' derken bunun terminolojik olarak aslında Gazze'de yaşanan krizi yeterince anlatmadığını biliyoruz. Çünkü açlığın sistematik bir şekilde bir soykırım politikası aracı haline getirilmesi, gıda hakkının erişimin engellenmesi, insani yardımların engellenmesi, daha doru bir terminoloji olan uluslararası hukuk literatüründe aslında 'kıtlık' kavramıyla ifade ediliyor. Birleşmiş Milletler raporları da 'kıtlık' kavramla ifade ediyor. Buradaki kıtlık, tabi ki gıda yokluğu olarak algılamayacağız buradaki kıtlık aslında insan hayatı için gerekli olan bütün sistemlerin kasıtlı bir şekilde ortadan kaldırılması hususu… Tabi insan yaşamı için gerekli olan bütün sistemleri ortadan kaldırırsanız aslında bu bir anlamda insan haysiyetine de doğrudan bir şekilde savaş açmış oluyorsunuz. israil bu noktada bir ideolojik yürütüyor. Bu ideolojinin adı 'dehumanizasyon'dur; yani insanı insanlıktan çıkarma düşüncesi. Karşınızdaki özneyi insan dışı gördüğünüzde, ya da alt insan olarak gördüğünüzde yapmış olduğunuz bütün davranışların ideolojik temelini de aslında oluşturmuş ve dolayısıyla bundan herhangi bir insani veya vicdani rahatsızlık duymuyor. Ya da ona bir hak öznesi sıfatını yakıştırmamış oluyorsunuz. Bu anlamda israil açısından bakıldığında eylemler ve ideoloji ciddi anlamda bir tutarlılık sergiliyor ve insan dışı olarak gördüğü alt insan olarak görmüş olduğu Gazzelilere yönelik soykırım fiilini gerçekleştirmekten geri durmuyor."

"Gıda hakkı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25. maddesinde temel bir hak olarak düzenlenmiştir"
Bozdaş, "Gıda hakkı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25. maddesinde temel bir hak olarak düzenlenmiştir. Ayrıca Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 11. maddesi de yeterli gıdaya erişim hakkını tanımlamakta ve devletlere bu hakkı koruma yükümlülüğü getirmektedir. Ancak siz gıdayı bir savaş aracı haline getirdiğinizde, insanların bu haktan yararlanmasını engellediğinizde, artık sistematik bir yaşam hakkı ihlali yapmış oluyorsunuz. Bu nedenle, gıda gibi hayati bir unsurun kasıtlı biçimde engellenmesi, insan varlığına ve haysiyetine açık bir saldırı niteliği taşımaktadır. Burada 'aç bırakmanın' bir silah olarak kullanılması hususu çok önemlidir. Birleşmiş Milletler de bu kavramı bu çerçevede kullanmaktadır. Yani burada söz konusu olan, insanların kitlesel anlamda açlığa mahkûm edilmesi değildir; daha doğru ifade ile toplulukların, öz saygısını yitirmelerini sağlamak. Bu nedenle aç bırakmanın bir savaş yöntemi olarak kullanılması, insan haysiyetine doğrudan saldırıdır." diye konuştu.

"BM bu abluka neticesinde Gazze halkının yüzde 91'inin yüksek seviye gıda krizi yaşadığını ilan etti"
Uluslararası hukukun aç bırakma fiilini, insani yardımların engellenmesi ya da bir topluluğun ölüme terk edilmesi fikrini normatif anlamda yasakladığını anımsatan Bozdaş, şunları kaydetti:
"2023 itibarıyla Gazze'de tam bir ablukanın uygulandığını ve sistematik bir açlık politikasının yürütüldüğünü, dışarıdan tüm yardımların kesildiğini görüyoruz. Birleşmiş Milletler (BM) bu abluka neticesinde Gazze halkının yüzde 91'inin yüksek seviye gıda krizi yaşadığını ilan etti. israil her türlü gıda tesisini, depolamaları, fırınları, merkezi mutfakları, yardım çalışanların ofislerini tamamıyla hedef alarak ortada herhangi bir gıda stoku ya da gıda üretim imkanı bırakmadı. Hatta insanları yardım kuyruğunda yardım almaya çalışırken katlederek uluslararası hukuk terminolojisine yeni bir ihlal kavramı yerleştirdi. Bu anlamda maalesef bir kıtlık politikası yürüttü ve soykırımına aracı hale getirdi."
İşgalci siyonistlerin bugüne, yaptırıma hiç uğramadığı için geldiğinin altını çizen Bozdaş, hukuken hesap sorulabilecek her fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Bülbül: Geri dönüş hakkı ve UNRWA’ya yönelik saldırılar küresel etki yaratıyor
Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Hasan Basri Bülbül de Filistinli Mültecilerin Geri Dönüş Hakkı'nın İsrail için varoluşsal bir tehdit olduğunu, bu durumun yalnızca bölgesel değil küresel etkiler doğurduğunu dile getirdi.
BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) milyonlarca mülteciye eğitim, sağlık ve sosyal destek sağlayarak Filistin kimliğinin korunmasında önemli rol oynadığını aktaran Bülbül, Gazze'deki UNRWA binalarının hedef alındığını, 350'den fazla çalışanının öldürüldüğü söyledi. (İLKHA)