10871,08%0,16
41,96% 0,20
48,90% 0,08
5345,89% -0,29
8944,84% -1,95
Yetkililer, sloganın kamu düzenini tehdit ettiğini öne sürerken, insan hakları örgütleri ve bağımsız gözlemciler, bu gerekçenin Müslümanların inançlarını ifade etme hakkını bastırmak için kullanıldığını söylüyor.
İfade özgürlüğüne karşı sistematik baskı
Hak örgütü Sivil Hakların Korunması Derneği (APCR) tarafından yayımlanan verilere göre, ilk olayın eylül başında yaşanmasından 23 Eylül’e kadar yalnızca Uttar Pradeş eyaletinde en az 21 ceza soruşturması başlatıldı, bin 324 Müslüman hakkında işlem yapıldı ve 38 kişi tutuklandı.
APCR’nin 10 Ekim tarihli yeni raporuna göre, 7 Ekim itibarıyla ülke genelinde 4 binden fazla Müslüman resmi olarak suçlandı, 265 kişi gözaltına alındı.
Baskıların fitilini ateşleyen olay, 4 Eylül’de Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) doğumunun kutlandığı Mevlid-i Nebi sırasında kuzeydeki Kanpur kentinde yaşandı. Kentteki Müslümanlar, binalarına “I Love Muhammad” yazılı ışıklı bir prt astı. Ancak bazı Hindu gruplar bu prta itiraz etti ve polis, dini düşmanlığı körüklemek suçlamasıyla onlarca kişi hakkında dava açtı.
Mevlid-i Nebi ceza nedeni oldu
Kısa sürede ülke genelinde genç Müslümanlar sokaklara çıkarak prtlar taşıdı ve sloganı inançlarının sembolü olarak sahiplendi. Ancak bu barışçıl eylemler, yetkililerin sert müdahalesiyle karşılaştı.
Özellikle Uttar Pradeş eyaletindeki Bareilly kentinde tansiyon, 26 Eylül’de yerel imam Tauqeer Raza Khan öncülüğünde yapılan gösterinin ardından tırmandı. Ertesi gün polis, aralarında Raza Khan’ın da bulunduğu 75 kişiyi, hatta gösteriye katılmayan bazı akrabaları ve mahalle sakinlerini dahi gözaltına aldı.
Ailesinin ifadesine göre, Bareilly’de yaşayan Muhammed Mehtab Khan akşam namazından çıktıktan sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden polis tarafından götürüldü. Ne bir mahkeme kararı, ne de önceden bir uyarı yapılmıştı.
“Buldozer adaleti”: Cezasız yıkımlar devam ediyor
Başbakan Narendra Modi liderliğindeki hükümet döneminde, özellikle Müslüman nüfusun yoğun olduğu bölgelerde “buldozer adaleti” olarak adlandırılan yıkımlar giderek artıyor.
Evleri ve iş yerleri yıkılanların büyük bölümü düşük gelirli Müslüman ailelerden oluşuyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi uzmanları, bu uygulamaları azınlıklara yönelik ağır insan hakları ihlali olarak nitelendirdi. Uzmanlar “Mülksüzleştirme, cezalandırmanın yeni aracı haline geldi.” değerlendirmesinde bulundu.
Amnesty International Hindistan Başkanı Aakar Patel, bu uygulamaları toplu ve keyfi cezalandırma olarak tanımlayarak “Bu süreç, adil yargılanma hakkını, konut hakkını, insan onurunu ve ayrımcılıktan korunma hakkını açıkça ihlal ediyor.” dedi.
Hindistan Yüksek Mahkemesi, 2024 sonunda yaptığı açıklamada hukuki süreç işletilmeden yapılan yıkımların anayasaya aykırı olduğunu belirtmişti. Ancak kararın ardından bile uygulamalar sürüyor.
“Anayasal kriz” uyarısı
APCR’nin ulusal koordinatörü Nadeem Khan, hükümetin yıkım politikalarını azınlıkları sindirmek için kullanılan bir silah olarak tanımlayarak “Bu, yalnızca bir insan hakları ihlali değil, aynı zamanda bir anayasal krizdir.” ifadelerini kullandı.
Uluslararası hukuk uzmanları, Modi hükümetinin politikalarının, Hindistan’daki laiklik ilkesini ve din özgürlüğünü fiilen ortadan kaldırdığını belirtiyor.
Son aylarda yaşanan gelişmeler, dünyanın en kalabalık demokrasisi olarak tanımlanan Hindistan’ın, dini hoşgörü ve çok kültürlülük geleneğinden hızla uzaklaştığını gösteriyor. (İLKHA)