9476,20%0,82
38,92% 0,13
44,03% -0,07
4121,03% -0,52
6643,34% -0,27
HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında iç ve dış gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
“Adalet mekanizması hızlı, şeffaf ve kamuoyu vicdanını rahatlatacak şekilde işlenmelidir”
Belediyelere yönelik rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının şeffaf ve kamuoyunu aydınlatıcı bir şekilde yürütülmesi gerektiğini ifade eden Demir, “Adalet ve denetim mekanizmaları, şeffaf, hesap verebilir ve siyasi baskılardan uzak bir hale getirilmelidir. Bazı belediyelere yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda rüşvet, yolsuzluk ve iltimas suçlamalarıyla çok sayıda dava açılmış; gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştirilmiştir. Ancak kamuoyu nezdinde, bu tip operasyonların siyasi nedenlerle ve sadece muhalefete yönelik yapıldığına dair bir algı oluşmuştur. Adalet mekanizmasının hızlı, şeffaf ve kamuoyu vicdanını rahatlatacak bir şekilde işlemesi; kişi, kurum ve parti ayırımı gözetmeksizin her suç ve suçlu karşısında eşit mesafede durması hem mevcut soruşturmaların hem de bundan sonraki yolsuzluk operasyonlarının güvenilirliği açısından elzemdir. Sayın Cumhurbaşkanının, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik devam eden soruşturmayı kastederek kullandığı 'Bu yolsuzluk İstanbul'la sınırlı kalmamış, ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu içine alan, çok farklı yollara uzanan hatta uluslararası ayağı olan bir ahtapota dönüşmüştür.' ifadeleri ürkütücü ve düşündürücüdür.” dedi.
“Denetim mekanizmaları, şeffaf, hesap verebilir ve siyasi baskılardan uzak bir hale getirilmelidir”
“Yolsuzluk ve rüşvetin boyutları eğer bu seviyelere gelmişse ülke güvenliği konusunda endişelenmeyi gerektirecek bir durum söz konusudur.” diyen Demir, şöyle devam etti: “Siyasetin rant aracı haline getirildiği bir coğrafyada, küresel güç ve çıkar odaklarının cirit atması mukadderdir. İlke, ahlak ve adaletin merkeze alınmadığı, halkın değil ideolojik çıkar gruplarının isteklerinin karşılandığı siyaset kurumları, küresel sistemin oyuncularından yardım da isterler onlar için geniş hareket alanları oluşturmak adına çaba da harcarlar. Mevcut tablo, denetim mekanizmalarının neredeyse tamamen işlevsiz hâle geldiğini ortaya koymaktadır. İstikrarlı ve bağımsız bir denetimin olmadığı, yargının adil davranıp davranmadığının sorgulandığı bir ortamda, oluşan çürümenin yüzeysel ve geçici tedbirlerle ortadan kaldırılamayacağı bilinmelidir. Türkiye’nin yakın siyasi tarihi, maalesef büyük çaplı yolsuzluk olayları ile doludur. Bu da adil, istikrarlı ve kalıcı bir denetim mekanizmasının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Mevcut tablo, yalnızca kurumların denetlenmesi gereğini değil, aynı zamanda denetim süreçlerinin de gözden geçirilmesi gerektiğine işaret eden derin bir çürümeyi ortaya koymaktadır. Bu nedenle, atılacak kararlı ve kapsamlı adımlarla adalet ve denetim mekanizmaları, şeffaf, hesap verebilir ve siyasi baskılardan uzak bir hale getirilmelidir.”
“Sözleşmeli memur eşlerinin atamaları ve nakil süreçleri ile ilgili iyileştirmeler yapılmalı”
Ailenin korunması ve neslin sağlıklı bir şekilde devam etmesi, devletin öncelikli hedefi olması gerektiğini belirten Demir, “Toplumun temel taşı olan ailenin korunması, sağlıklı bir neslin yetişmesi açısından hayati öneme sahiptir. Devlet politikalarının aile bütünlüğünü öncelemesi, yalnızca bireylerin değil, toplumun huzuru ve istikrarı açısından da elzemdir. Ancak sözleşmeli memur atamalarında eşlerin farklı şehirlere atanması, aile yapısının muhafazasını zorlaştırmaktadır. Bir arada yaşamaktan mahrum kalan eşler, hayatın yükünü birlikte paylaşma ve zorlukları birlikte aşma fırsatını kaybettikleri için genellikle çocuk sahibi olmayı da ertelemektedirler. Aile kurumu, ancak aynı evde birlikte yaşandığında, paylaşımlar arttığında anlam kazanan bir yapıdır. 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi, bu sorunlara çözüm üretmek için önemli bir fırsattır. Bu kapsamda, sözleşmeli memur eşlerinin atama ve nakil süreçleri ile ilgili yasal ve idari iyileştirmeler yapılmalı, bu konudaki mağduriyetler giderilmelidir. Ailenin korunması ve neslin sağlıklı bir şekilde devamı, devletin öncelikli hedeflerinden biri olmalıdır.” dedi.
“İslam dünyası kendi savunma sistemini emperyal güçlerden bağımsız hale getirmelidir”
Donald Trump’ın Körfez turunda gördüğü ilginin İslam dünyası yönetimleri için bir zillet olduğuna dikkat çeken Demir, “Gazze’de sivillere yönelik sistematik imha saldırıları devam ederken; bu sürecin ana finansörü ve lojistik destekçisi olan ABD, İslam ülkelerinin başkentlerinde devlet törenleriyle ağırlandı. Gazze’de çocuklar fosfor bombalarıyla yanarken harekete geçmeyen savaş uçakları, Trump için gökyüzünde şov yaparak, bölge için en büyük tehlike olan siyonist rejime karşı kullanılmayan silahlar için milyarlarca dolarlık anlaşmalar imzalandı. Donald Trump’ın Körfez turunda gördüğü ilgi ne yazık ki İslam dünyası yönetimlerinin içine düştüğü siyasi ve ahlaki iflası gözler önüne sermiştir. Bu nedenle Trump, bir İslam ülkesi olan Katar’da ABD’nin Gazze’ye sahip olmak istediğine dair açıklama yapmaktan çekinmemiş ayrıca bu ülkenin ABD’nin askeri üssüne 10 milyar dolar yatırım yapacağını da ilan etmiştir. Bu tablo, İslam dünyası için utanç vericidir. Milyarlarca dolarlık silah anlaşmalarıyla ABD’ye aktarılan servet, siyonistlere hibeler yoluyla geri dönmekte, bu da Müslümanların kendi paralarıyla kendi çocuklarının öldürülmesini finanse etmesi anlamına gelmektedir. İslam dünyası, bu aşağılayıcı döngüye son vermeli, kendi savunma ve dış politika kapasitesini emperyal güçlerden bağımsız hale getirmelidir. Aksi takdirde, Gazze’deki soykırım, İslam dünyasının tamamı için bir zillet sembolü olmaya devam edecektir.” diye konuştu.
“Filistin direniş gruplarının meşru mücadelesi her anlamda desteklenmelidir”
Müslüman kamuoyunun diplomatik temennilerle oyalanmaması gerektiğini vurgulayan Demir, “Siyonist işgal rejiminin Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları, uluslararası savaş hukukunun ihlal edildiği bir soykırım sürecine dönüşmüştür. Hastaneler, BM denetimli çadır kampları ve yardım noktaları her gün bombalanmakta; sivil altyapı kasıtlı olarak hedef alınmaktadır. Siyonist soykırımcılar, bölgeye insanî yardım girişini tamamen engellemek ve açlığı bir silah olarak kullanmak suretiyle Gazze’yi tamamen boşaltmak istemektedir. İslam ülkelerinin bu tablo karşısındaki tavrı, tarihi bir vebaldir. Müslüman kamuoyu artık diplomatik temennilerle oyalanmamalıdır. Ateşkesi hiçe sayan, hiçbir uluslararası anlaşmayı tanımayan siyonist işgal rejimine karşı hâlâ 'diplomasi' çağrısı yapmak, insanlık vicdanını alenen aşağılamaktır. Gelinen noktada, Filistin direniş gruplarının meşru mücadelesi her anlamda desteklenmelidir. İslam ülkeleri, siyonist saldırganlığa karşı net bir duruş almalı; sadece yardım çağrılarında değil, somut caydırıcı adımlarda birleşmelidir. İslam İşbirliği Teşkilatı acil gündemle toplanmalı ve Gazze’ye insani koridor açılması için uluslararası baskı mekanizmaları işletilmelidir. Siyonist rejime askeri teknoloji ve yazılım sağlayan şirketlerle tüm ticari ilişkiler derhal askıya alınmalıdır. İslam ülkeleri, ABD ve Batılı devletlere sağladıkları üs ve hava sahası desteğini gözden geçirmeli, bu desteğin siyonist rejim saldırılarına katkısı sonlandırılmalıdır. Müslüman halklar ise hükümetleri üzerinde baskı kurmalı; sivil toplum seferberliği küresel boyuta taşınmalıdır.” çağrısında bulundu.
“Cizre Barajı gövdesi ile birlikte sulama sisteminin de beraber yapımına başlanmalıdır”
Cizre Baraj Projesi’nde sulama sisteminin ertelenmesi durumunda çiftçilerin mağdur olacağını ifade eden Demir, “Cizre'de GAP projesi kapsamında bir baraj inşa edilmektedir. Bu baraj hem HES hem de tarım sulama anlamında düşünülen bir projedir. Öncelikle HES barajı kısmının yani elektrik üretim kısmının inşa edileceği ondan sonra sulama sisteminin yapımına başlanacağı ifade edildi. Baraj gövdesinin yapılması zaten 5-6 yıl gibi bir zaman alacak, ondan sonra sulama sisteminin yapımına başlanacak ki o da en az o kadarlık bir süre alacak. On, on beş yıla kadar bizim o verimli topraklarımız maalesef su ile buluşamayacaktır. Çok ağır borç yükü altında olan çiftçinin gelecek yıl tarım yapması hakikaten çok ciddi bir sıkıntıdır. Tarımı ve yerli üretimi destekleyen devlet anlayışının muhakkak devreye girmesi elzemdir. Öncelikle o bölgenin bir afet bölgesi statüsüne alınarak çiftçinin desteklenmesi ve en azından borçlarının ya ertelenmesi ya da masraflarının verilmesi şeklinde bir uygulama başlatılmalıdır. Cizre Barajı gövdesi ile birlikte sulama sisteminin de beraber yapımına başlanmalı… Sulama sisteminin barajın bitmesinden sonrasına bırakılmasına hiç gerek yoktur. Bu memleketimiz için, ülkemiz için, orada yaşayan insanlarımız için ve o verimli topraklar için çok ciddi bir kayıptır.” ifadelerini kullandı.
“Cizre Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalara doğalgaz sağlanmalıdır”
Cizre Organize Sanayi Bölgesi’nin açılışının üzerinden yıllar geçmesine rağmen henüz doğalgaza kavuşmadığını hatırlatan Demir, “Birçok fabrikanın inşa edildiği ve şu anda aktif olarak çalıştığı Cizre Organize Sanayi Bölgesi’nde halen doğalgaz yoktur. Yılan hikâyesine dönen bu sorunun çözümü acil bir durum arz etmektedir. Doğalgaz, sanayinin gelişmesi, üretimin artırılması ve istihdam için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Zaman kaybetmeden Cizre Sanayi Bölgesi’ne doğalgaz hatlarının çekilerek fabrikaların doğalgaza geçmesi sağlanmalıdır.” dedi. (İLKHA)