10640,65%1,46
40,58% 0,02
46,57% -0,67
4307,41% -0,74
6916,50% -0,52
Üsküdar Üniversitesiden yapılan açıklamaya göre Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nün Kerim Vakfı'nın desteğiyle hayata geçirdiği "İnsan, Tasavvufî Düşünce ve Şifâ II" Konferans Serisi, 23-27 Temmuz 2025 tarihleri arasında Üsküdar Üniversitesi Nermin Tarhan Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi.
Modern insanın anlam ve şifa arayışını tasavvufî bakış açısıyla değerlendiren konferanslar serisi, 5 gün boyunca tasavvuf, felsefe ve manevi şifa konularının küresel ölçekte yetkin isimlerini ağırladı. Programda 16 konferans sunuldu ve 113 resmi kayıtlı katılımcı bu yaz eğitim programından sertifika almaya hak kazandı. Konferanslar serisinin bir günü ücretsiz ve katılımcıların yansıra halka açık olarak gerçekleştirildi.
Doğudan batıya, geçmişten geleceğe kapsamlı bir yolculuk
Konferansın ilk günü, Cenan Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Kenan Gürsoy ve Japonya Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Yasushi Tonaga gibi alanının duayen isimlerinin sunumlarıyla başladı. Katılımcılar, tasavvufun farklı coğrafyalardaki yansımalarını ve temel kavramlarını ilk ağızdan dinleme fırsatı buldu.
Programda katılımcılar, Cemâlnur Sargut'un "Tevhid Mânevî Şifâdır" sunumundan, Prof. Dr. Carl W. Ernst'in Hallac-ı Mansur'un en gizemli eserini ele alacağı derse; Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç'ın Mevlânâ okumalarından, Dr. Youssef Carter'ın "Siyahî Atlantik'te Tasavvuf" gibi modern ve küresel yansımaları inceleyeceği oturumlara kadar geniş bir yelpazede tasavvufun izini sürdü. Berlin Humbolt Üniversitesinden Prof. Dr. Tuba Işık “Klasik İslam Ahlak Anlayışında Ahlak ve Sağlık Etkileşimi” bağlığıyla, Ü.Ü. Tasavvuf Araştırmaları Enstitü öğretim üyeleri Prof. Dr. Emine Yeniterzi “Na’t-i Şeriflerin Tasavvufi Temelleri”, Prof. Dr. Reşat Öngören “Tasavvuf ve Şifa: Tabib Sufilerin Tedavi Yöntemleri”, Dr. Öğr. Üyesi H. Dilek Güldütuna “Annemarie Schimmel’in Senelik Mektuplarının İslam Araştırmalarındaki Rolü” ve Dr. Öğr. Üyesi Cangüzel Güner Zülfikar “Sâmiha Ayverdi’nin Mülâkatlar Eserindeki Tevhid Anlayışı”, Dr. Öğr. Üyesi Omneya Ayad “Ahmed İbn Acîbe’nin Düşüncesinde Hz. Muhammed’in Maneviyatı” , Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya “Tevhidin Tasavvufi Poetikası” başlıklarında konferans verdi.
Konferans serisinde Carleton Üniversitesinden Prof. Dr. Mohammed Rustom “Gazali’nin Kibir ve Ucub Kitabı”, Amerika Birleşik Devletlerinden Dr. Cyrus Ali Zargar “Feridüddin Attar’ın Şiirlerinde Aşkın Dönüştürücü Gücü” ve Dr. Oludaminni Ogunnaike “Sadece ve Daima Hz. Muhammed” başlıklı konuşmalarıyla yer aldı.
Konferansın halka açık programında da açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Tarhan: “Tasavvuf eğitiminin yaygınlaşması, toplumdaki ön yargıların kırıldığını gösteriyor”
Tarhan, tasavvuf eğitiminin yaygınlaşmasının, toplumdaki zihinsel bariyerlerin ve ön yargıların kırıldığının bir göstergesi olduğunu kaydederek, insanlığın, aile içi şiddetten Gazze'de yaşananlara kadar büyük bir dehşet ve çürüme yaşadığını, bu dönemde, kader planını sorgulamak yerine "bize ne düşüyor?" sorusuna odaklanmak gerektiğini ifade etti.
Maddi gözü aydınlatan güneş, manevi gözü aydınlatan Kur'an'dır
Kendi sosyal hayatımızda gördüğümüz gibi ciddi bir çürüme yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
“Biz üniversite olarak 'bütüncül bilim' yaklaşımıyla yola çıktık. Bilimler tektir: Madde bilimleri ve mana bilimleri. Gençler, bu sentezi yapamadığı, tevhidi rasyonel bir zemine oturtamadığı zaman uzaklaşıyor. Onlara dini sağlamlıkla birlikte bilimsel sağlamlığı da sunmalıyız. En büyük zenginlik, içsel zenginliktir. Buna 'soft power' deniyor. Ama insanlık dışsal, maddesel güce odaklanmış. Maddi gözümüz, güneş olmazsa hiçbir işe yaramaz. Bir de manevi gözümüz, yani ruh gözümüz var. Onu da aydınlatan Kuran'dır. Kuran'ın perspektifinden baktığımız zaman her şey anlamlanıyor; varoluşumuz, musibetler, hastalıklar... İnsanın beyni, bir şeyi mantıksal bir tanımlama yapmazsa belirsiz kabul eder. Ve stresin en büyük sebebi belirsizliktir.”
Hastalıklar düşmanınız değil, sizinle birlikte yol alan yol arkadaşlarınızdır
Konuşmasında Yalom’un tanımladığı dört temel varoluşsal kaygı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “İlki, hayata anlam katma arayışıdır. İnsan, yaşamına anlam veremediği zaman kaygı ortaya çıkar. İkinci olarak, yalnızlık ve bağlantı ihtiyacı; üçüncüsü, özgürlük arayışı; dördüncüsü ise ölüme bir açıklama getirme gereksinimidir. Bu dört temel alan, varoluşsal boşlukları besleyen kaygının kaynaklarıdır. İnsan, yaptığı işe anlam kattığında, yalnız bu anlam arayışını değil, aynı zamanda belirsizliği de ortadan kaldırabilir. Bu anlam verme süreci, sadece maddi değil, aynı zamanda manevi bir şifa da sağlar. Bir hastalığa ‘misafir’ gözüyle bakmak o hastalığın anlamını dönüştürür. Hastalıklar düşmanınız değil, sizinle birlikte yol alan yol arkadaşlarınızdır. Onlar, öğretmenlerinizdir. Bu bakış açısını anlamakta çoğu insan zorlanıyor. Günümüzde ‘üçüncü nesil psikoterapiler’ bu dönüşümü hedefliyor. Kabul ve Kararlılık Terapisi, manevi terapiler ve pozitif psikoterapiler artık hastalıkları ve musibetleri bir tehdit değil, bir gelişim fırsatı olarak görmeyi öğretiyor. Bu sayede insanlar hastalıklarla yaşayabilmeyi öğreniyorlar.” dedi.
Şifa, ilahi iradeye teslim olmak ve sebeplere sarılmak arasındaki dengeyi bulmaktan geçiyor
Modern insanın en büyük anksiyetelerinden birinin "kontrol duygusu" olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, şifanın, ilahi iradeye teslim olmak ve sebeplere sarılmak arasındaki dengeyi bulmaktan geçtiğini vurguladı.
Prof. Dr. Tarhan, “Geleceği kontrol etme özelliği sadece Allah'a aittir. Geleceği her şeyiyle kontrol edeceğim dersen, haddini aşarsan acı çekersin. Kontrol duygusunu Yaratana verdiğin zaman, kalbini Rabbine açtığın anda huzur bulursun. Bütün sufi çalışmalarının özü budur: Dünyaya bağlanmış kalpleri çözüp, Allah'a bağlamak... Her şey Allah'tan ama Allah bazı sebepleri de yaratmış. Hastalıklarda doktor ve ilaç da o sebeptir. Şifa Allah'tandır, biz doktorlar ve ilaçlar ise sadece birer sebebiz. Bu manayı hissettiğimizde, sınırlarımızı aşmamış oluruz.” diye konuştu.
Sevgi de doğru yönetilmesi gereken bir duygu
Konuşmasının sonunda, sevginin de doğru yönetilmesi gereken bir duygu olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, sevgi piramidinin en tepesinde Allah sevgisi olması gerektiğini, aksi halde insanın en çok sevdiği şeyle imtihan edildiğini ifade etti.
Prof. Dr. Tarhan, “Sevgi piramidinizin en tepesinde Allah'tan başka şeyler varsa, imtihanınız başlar. Hz. Yakup, büyük bir peygamber olmasına rağmen Hz. Yusuf'u o kadar çok seviyordu ki, bu aşırı sevgi diğer kardeşlerini kıskandırdı ve imtihanı başladı. Bu nedenle kimi seviyorsak, Allah için seveceğiz. Her dakikamızı Allah ile bağ kurarak geçirebilmek, sufi çalışmalarının özüdür.” ifadesinde bulundu.
Cemalnur Sargut: “Enstitüler, İslam'ı yaşanır hale getirmesi açısından paha biçilmez bir görev üstleniyor”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, tasavvuf eğitiminin önemine dikkat çekerek, ünlü İslam bilimci Annemarie Schimmel'in Harvard Üniversitesi'ne sunduğu bir raporu hatırlattı ve "Schimmel raporunda, 'Avrupa'da her türlü İslam dersi en yüksek seviyede okutuluyor ama Müslümanlık bilinmiyor' demiştir. Bu, yaşamayan bir Müslümanlığın sadece ilimle anlatılmasının yeterli olmayacağını gösteriyor. Bu yüzden Üsküdar Üniversitesi'nin başlattığı ve şimdi İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nde de açılan Tasavvuf Araştırmaları Enstitüleri, İslam'ı daha güzel yaşanır hale getirmesi açısından paha biçilmez bir görev üstleniyor." dedi.
Günümüz insanını en çok yıpratan duygu stres
Günümüz insanını en çok yıpratan duygunun, gelecek endişesi, kaybetme korkusu, kin ve nefret gibi duygulardan beslenen stres olduğunu belirten Cemalnur Sargut, Tevhid inancının bu soruna kökten bir çözüm sunduğunu ifade etti.
"Tevhid, 'Allah'tan başka hiçbir şey yok' demektir. Yalnız O var. Bu hakikati idrak ettiğinizde, ne faydası var derseniz; bugün insanı en çok yıpratan şey strestir. Halbuki yapanın, yaptıranın, failin Allah olduğunu bilmek, hiçbir şeye üzülmemeyi getirir." diyen Sargut, "Annem derdi ki, 'Kızım, benim sana olan sevgimle Allah'ın sana olan sevgisini mukayese edersen, damlayla okyanus gibidir.' Öyleyse beni damla kadar seven annem bu kadar koruyorsa, okyanus kadar seven Allah'ım nasıl korumaz? Her yapılan iş nasıl bana nimet olmaz?" diye konuştu.
Yaşlandıkça şükür artıyor
Yaşlandıkça şükrün arttığını, çünkü insanın acizliğini daha iyi anladığını belirten Sargut, "Yaşadıkça her an öğrenmek ve öğretmek lazım. İnsanı dinç tutan, genç tutan tek şey öğrenmek ve öğrendiğini etrafa yaymaktır. Hastalık gelir, geçer. Geçmezse de öbür âleme götürür. Ama hepsi kurtuluştur." ifadesinde bulundu.
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç: Dergâhların kapatılmasının üzerinden tam bir asır geçti!
Bu bölümde IRCICA Genel Direktörü ve Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, "İnsan, Tasavvufî Düşünce ve Şifâ II" Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de tasavvuf araştırmalarının akademik düzeyde giderek güçlenmesini bir "tebrik" ve "teşekkür" vesilesi olarak nitelerken, bu gelişmenin paradoksal bir yönüne dikkat çekti.
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, "Bugün akademik alanda bu kadar ilerlemişken, 30 Kasım 1925'te çıkarılan kanunla dergâhların kapatılmasının üzerinden tam bir asır geçti. Bu konunun din, vicdan ve ifade özgürlüğü açısından ne kadar demokratik olduğu, 100. yılında yeniden düşünülmelidir." diye konuştu.
Derdin kendisi dermandır
Konuşmasında konferansın ana teması olan "şifa" konusuna odaklanan Prof. Dr. Kılıç, tasavvufun, özellikle de İbn Arabî mektebinin, meseleleri önce metafiziksel kaynağına giderek anladığını belirtti.
"Allah'ın isimleri arasında 'Şâfî' (şifa veren) vardır, ancak 'hasta eden' diye bir ismi yoktur. Bu, varlık planında hastalığın asli değil, arızi bir durum olduğunu; asıl ve kalıcı olanın ise şifa olduğunu gösterir." diyen Prof. Dr. Kılıç, bu perspektifin hastalığa bakışı kökten değiştirdiğini söyledi.
İbn Arabî'nin "Bütün yaratılmışlar illetlidir, mutlak şifa Allah'tadır" sözünü hatırlatan Prof. Dr. Kılıç, "Bu manada aslında hastalık, sana aynı zamanda şifadır. Niyazi Mısri'nin dediği gibi, 'Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş.' Hastalık, insanın kırılmayan kibrini kırar, 'ben' diyen nefsini saflaştırır ve hastayla Rabbi arasında özel bir bağ kurar. Hastalık, yaratılmışın kendi eksikliğini ve Allah'ın mutlak kudretini idrak etmesi için bir vesiledir." diyerek, hastalığın aynı zamanda bir öğretmen olduğunu vurguladı.
Manevi şifayı dışlayamayız
Tıp dünyasındaki dönüşümlere de dikkat çeken Prof. Dr. Kılıç, Türkiye'de materyalist felsefenin ilk olarak tıp fakülteleri aracılığıyla yayıldığını, ancak bugün Batı'da bu pozitivist sertliğin kırılmaya başladığını ifade etti.
"Batı'da holistik (bütüncül) tıp, spiritüel tıp gibi kavramlar artık dışlanmıyor, hatta laboratuvarlarda test ediliyor. Almanya gibi ülkelerde tıp diploması olmadan da 'şifacıların' tedavi merkezi açabildiğini görüyoruz. 'Sahtekârı var' diye hakikisi yoktur diyemeyiz." diye konuşan Prof. Dr. Kılıç, Peygamber Efendimizin elini hastanın üzerine koyarak dua etmesi gibi manevi şifa yöntemlerinin, bugün "biyoenerji" gibi isimlerle bilimsel olarak incelendiğini belirtti.
Türkiye'deki bazı tıp çevrelerinin bu konudaki direnişinin de zamanla kırılacağını ve bütüncül tıp anlayışının daha da yaygınlaşacağını umduğunu söyleyen Prof. Dr. Kılıç, "Allah hepimize şifalar versin." duasıyla sözlerini tamamladı.
Halka açık konferans programı kapsamında Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü doktora ve yüksek lisans programlarından mezun olan araştırmacıların katılımlarıyla oturum başkanlığını Prof. Dr. Emine Yeniterzi ve Prof. Dr. Reşat Öngören’in yaptığı iki panel gerçekleştirildi.
Halka açık program Elif Ömürlü Uyar, V. Emre Ömürlü ile Neyzen Ahmed Şahin’in verdikleri konserle sona erdi. (İLKHA)