10548,99%0,07
40,57% 0,05
46,81% -0,44
4330,16% 0,18
6957,48% 0,31
HAK-İŞ Konfederasyonu’na bağlı Öz Orman-İş Sendikası, Türkiye’de artan orman yangınlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Öz Orman-İş Sendikası Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Öz Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Orman yangınlarıyla mücadelede işçi sayısının yetersiz olduğunu vurgulayan Aslan, “Maliye Bakanlığı, OGM’nin 15 bin işçi talebini bir an önce karşılamalıdır.” dedi.
Ormanlar, bütün toplumun ortak mirası olduğunu söyleyen Aslan, "Benim de sizin de yakanın da... Ortak mirasıdır. Çünkü ormanların ürettiği oksijenden hep beraber eşit oranda faydalanıyoruz. Ormanlara sahip çıkmak hem benim hem de sizin göreviniz. Ben, sizin bilmediklerinize, ulaşamadıklarınıza, doğru bilgileri ulaştırmak ve paylaşmakla yükümlüyüm. Sizin de bu yeşil vatanı korumak adına kamuoyunu bilgilendirme noktasında elinizden geleni yapmanız, bu konuda hep birlikte mücadele etmemiz gerektiği kanaatindeyim." ifadelerine yer verdi.
"Ormanları korumak, aynı zamanda bir savaş mantığı içerisinde yürütülür"
Aslan, "Ormanları korumak, aynı zamanda bir savaş mantığı içerisinde yürütülür.
Ancak orman yangınlarıyla verilen savaş ile askeri savaş arasında önemli farklar vardır. Askeri savaşta karşınızda bir canlı vardır. Onun korku duygusu, acıması, merhameti, vicdanı vardır. Ama orman yangınlarında karşımızdaki ateşin ne merhameti vardır, ne vicdanı, ne korkusu, ne acıması… Ateşin açlık duygusu da yoktur, tokluk duygusu da…
Dolayısıyla karşımızda hiçbir duygusu olmayan bir düşman vardır. Siz bununla savaşıyorsunuz. Üstelik bu düşman sizin üzerinize doğru geliyor. Siz, ateş savaşçıları olarak, yeşil vatanın koruyucuları olarak, canınızı dişinize takıp bu mücadeleyi veriyorsunuz.
Ve bazen de maalesef, doğayı korumak için mücadele eden arkadaşlarımız, canlarını kurtaramıyor." diye konuştu.
"Türkiye’nin üçte biri ormanlarla kaplıdır"
Açıklamasının devamında Aslan, şunları aktardı:
"Yangınlarla mücadele bir savaş mantığıyla yürütülmelidir. Şimdi baktığımız zaman Türkiye’nin üçte biri ormanlarla kaplıdır arkadaşlar. Yani 3 metrekarenin bir metrekaresi ormandır. Biz bunu korumak zorundayız. Eğer bunu koruyamazsak, ormanın ürettiği oksijenden faydalanamayız. Doğayı ve yaban hayatını yok edersek, bunun bedelini bir yerlerden mutlaka öderiz. O bedeli en sağlıklı ödeyeceğimiz alan ise insan sağlığıdır. Çünkü bu yeşil vatanı hep birlikte korumak zorundayız. 700 bin askerimiz var ama her yıl savaş çıkmıyor, her ay da savaş çıkmıyor. Ama biz bu askerleri bulundurmak zorundayız. Çünkü bulunduğumuz coğrafya bunu gerektiriyor. Eğer caydırıcı gücümüz olmazsa, bu coğrafyada yaşamamız kolay olmaz. İşte aynı mantıkla, ülkemizin üçte biri ormansal alan ise, bu alanları korumak için de yeterli ekipmana, teknik altyapıya ve iş gücüne ihtiyaç vardır."
"Orman Genel Müdürlüğü, 186 yıllık bir kurum"
Orman Genel Müdürlüğü Cumhuriyetten daha eski olduğunu hatırlatan Aslan, "Orman Genel Müdürlüğü, 186 yıllık geçmişiyle Cumhuriyetten daha eski ve uzman bir kurumdur. Bu kadar büyük arazinin ve coğrafyanın korunması görevini Orman Genel Müdürlüğü’ne vermişsiniz, yetmez. Anız yangınlarının sorumluluğunu vermişsiniz, yetmez. Köy yangınlarında yine Orman Genel Müdürlüğü’ne görev vermişsiniz, yetmez. Doğal afetlerde bile Orman Genel Müdürlüğüne vermişsiniz. Evet, bunların hepsi tamam; peki, Orman Genel Müdürlüğü bu doğayı, bu yeşil vatanı neyle koruyacak? İşte burada soru işaretleri ortaya çıkıyor. Teknik altyapı açısından Orman Genel Müdürlüğü'nün bir eksiği söz konusu değil. Şu an 105 helikopteri, 27 uçağı, bin 776 arazözü, 831 ağır iş makinesi ve 2 bine yakın ilk müdahale aracı bulunuyor. Bu araçlar, yangına hassas bölgelerde konuşlanmış durumda ve 24 saat nöbetteler. İlk ihbar geldiğinde, ihbara en yakın araç derhal hareket eder. Eğer bu ilk ekip yangını kontrol altına alabilirse, arkadan gelen ekibe 'dönün' denir. Aksi halde, arkadan gelen arazözler devreye girer. Burada aşağı yukarı bin 700’ün üzerinde gözetleme kulesi, termal kameralar ve 14 adet insansız hava aracı (SİHA) mevcut. Bu SİHA’lar, 7/24 araziyi tarıyor. Görülen dumanlar yangın harekât merkezine bildiriliyor. Harekât merkezleri hem yangına yakın bölgesel hem de Ankara’da var. Ankara’daki merkez, yangına müdahale eden aracın plakasından, şoförüne kadar, ekipte kaç kişi olduğuna kadar tüm detayları anlık olarak izleyebiliyor ve yönlendirme yapabiliyor." dedi.
"Orman yangınlarıyla mücadele etmek ucuz bir iş de değil"
Teknik altyapı anlamında bir eksikliğin olmadığını belirten Aslan, "Orman yangınlarıyla mücadele etmek ucuz bir iş de değil. Helikopterlerin uçuş saati 5 bin dolar, uçakların saati ise 10 bin dolar. Bunlar kolay yapılan bir şeyler değil. İnşallah Orman Genel Müdürlüğü, 2028 yılında 28 adet Skorsky tipi yangın söndürme helikopterini TUSAŞ’tan teslim alacak. Siparişleri verilmiş ve ödemeleri yapılmış durumda. Bu gelişme işimizi daha da kolaylaştıracak. Çünkü bu helikopterler kiralık olmayacak. Pilotun maaşı zaten ödeniyor. Sadece yakıt gideriniz olacak. Bu helikopterler yangına hassas bölgelerde yüklü şekilde devriye gezecek. Duman gördüklerinde, suyu boşaltarak yangının büyümesini önleyecekler. İnşallah o güne de en kısa zamanda ulaşacağız. Bu, mutlaka olması gereken bir konudur." diye konuştu.
"Bu havalarda ormanlardaki çam ağaçlarından dökülen ibreler, adeta barut haline gelmiş durumdadır"
Yangınların çıkış saatine ve hava şartlarına dikkat çeken Aslan, "Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum arkadaşlar. Saat 17.00’den sonra çıkan yangınları daha dikkatli incelemek gerektiği kanaatindeyim. Çünkü dün Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, bu yıl 4 binin üzerinde yangın çıkmış. Bunun yarıdan fazlası orman dışı yangınlardan kaynaklanmış. Bu toplumu bilinçlendirmemiz ve uyandırmamız gerekiyor. Ormancılıkta üç '30 Kuralı' vardır Bu şu demektir; güneşin ısısı 30 derecenin üzerine çıkarsa, nem yüzde 30’un altına düşerse ve rüzgar hızı da 30 kilometrenin üzerine çıkarsa o artık bu bizim için bir felaket senaryosudur. Her an bir orman yangını çıkabilir. Bugünlerde meteorolojik verilere baktığımızda, mevsim normallerinin 6 ila 12 derece üzerinde sıcaklıklar görüleceği ifade ediliyor. Bu da demektir ki ormanlardaki çam ağaçlarından dökülen ibreler, adeta barut haline gelmiş durumdadır. Dolayısıyla biz yangına, tepe yangınına dönüşmeden önce yetişebilir, bastırabilirsek engelleyebiliyoruz. Ancak yangın ağacın tepesine çıktıktan sonra, yani 'tepe yangını' halini aldıktan sonra söndürmek çok daha zor hale geliyor. Sahadaki muhabir görüntülerinde de gördüğümüz gibi, yangının ilerideki 500 metre veya 1 kilometre uzağında çam ağaçlarının tepelerinde, ampul yanmış gibi ışıklar görünür. Bu, tepe yangınının ilerideki ağaçları kurutup daha yangın ulaşmadan alevlerin orada da çıkmasına sebep olduğunu gösterir. Bu durumda, yangının ortasında kalmak kaçınılmaz olur. Bu nedenle diyoruz ki, orman yangınları, savaş mantığıyla ele alınmalıdır. Taşıma su ile değirmen dönmediği gibi taşıma suyla da yangınları söndüremeyiz. Nasıl ki bir savaşı sadece hava kuvvetleriyle kazanamazsanız, aynı şekilde sadece hava unsurlarıyla da yangını söndüremezsiniz. Hava araçları, yukarıdan su atarak tepe yapmış yangını bastırır ve onu yere indirir. Asıl iş, yere ekiplerin girmesiyle yapılır. Yani askeri bir savaşta uçaklar nasıl sahayı yumuşatırsa, burada da uçaklar sahayı serinletir, yumuşatır ve ardından kara ekipleri girerek yangını tamamen söndürür." dedi.
"2 aylık işçi, hızlandırılmış eğitimle yangına girmemelidir"
Konuşmasının devamında yer ekiplerinde sıkıntıların olduğunu aktaran Aslan, şunları söyledi:
"Yer ekiplerinde sıkıntı var. Eğer sıkıntı olmasa, Mersin Bozyazı'dan hattı zaten riskli bir bölge. Her an yangın çıkıp çıkmayacağı belli olmayan bir yer. Ama siz oradan Bursa’ya, Zonguldak’tan, Bolu’dan, Karadeniz’den, Artvin’den işçi gönderiyorsunuz. O işçi zaten oraya gelene kadar yangın müdahale ve kontrol altına alma aşamasını geçmiş oluyor. Şu anda 3-4 gündür uyumayan işçi var. Peki, bu insanlardan ne kadar verim bekleyebiliriz? Bu insanlar yanmış toprağa döşek seriyor, oradaki bir taşı yastık yaparak dinleniyor. Ya da araçların tekerinin dibine kafasını koyup bir iki saat dinlenebildikleri kadar dinleniyorlar. Bundan verim alamazsınız, zaten alamıyoruz da. Onun için biz diyoruz ki yer ekipleri, yerinde güçlendirilmelidir. Orman Genel Müdürlüğü'nün 22 bin 700 işçisi var. 25 bin-26 bin söyleniyor. Dikkat edin; burada 'işçi' denmiyor, '26-27 bin çalışan var' deniyor. Bu sayının içinde mühendis, işletme müdürü, bölge müdürü, memur var. Dolayısıyla yangınla fiilen mücadele edecek işçi sayısı 22 bin 700. Bu işçilerin 4.500’ü ise Mayıs sonu, Haziran başında iş başı yaptı. Bunlar genç çocuklar, hızlandırılmış eğitimle yangına girdiler. Bunlar yangından tecrübe kazanmış elemanlar değil. Tecrübesi yok. Bunların korkma hakları var mı? O ateşin karşısında korkma hakları var. Korkarlar mı? Korkarlar. Dolayısıyla 2 aylık işçi, hızlandırılmış eğitimle yangına girmemelidir."
"Devletin bürokratı çıkıp da 'Ben 15 bin işçi talep ettim, Maliye Bakanlığı vermedi' diyemiyor"
Orman Genel Müdürlüğüne 15 bin eleman ihtiyacının olduğunu aktaran Aslan, "Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci döneminde Orman Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı’ndan 15 bin işçi talep etti. Ancak Maliye Bakanlığı kulağının üstüne yattı. Şimdiki Bakan İbrahim Yumaklı bu talebi güncelledi, yeniden iletti. Sonunda 4 bin 500 geçici mevsimlik işçi adı altında verdi. Şimdi '8 bin 500 kişi verildi' deniyor. Evet, ama bu 8 bin 500 kişinin 4 bin tanesi memur, yalnızca 4 bin 500’ü de işçi. Bu 4 bin 500 kişi de aslında geçen seneki açığı kapattı. 2024 yılı sonunda, 31 Aralık’a kadar emekli olmayan işçilerin maaşında yüzde 25-30 bir düşüş olacağı duyurulmuştu. Bu nedenle birçok tecrübeli işçi emekli oldu. 4 bine yakın işçi emekli olduğu için, alınan 4 bin 500 kişi sadece bu boşluğu doldurdu. Dolayısıyla Maliye Bakanlığı, acilen Orman Genel Müdürlüğü’nün talebi olan 15 bin işçi kadrosu bir an önce Orman Genel Müdürlüğüne tahsis etmelidir. Bir sendikacı olarak 'Sizi ne ilgilendiriyor?' diyebilirsiniz. Beni derinden ilgilendiriyor. Çünkü arkadaşlarım orada can veriyor. Uykusuz, çoluğundan çocuğundan uzak, gece gündüz mücadele ediyorlar. Devletin bürokratı çıkıp da 'Ben 15 bin işçi talep ettim, Maliye Bakanlığı vermedi' diyemiyor. O zaman bu görevi bana düşüyor. Basın emekçileri olarak hep birlikte bu konuyu gündeme taşımalıyız. Bu yeşil vatanı korumak hepimizin görevi. Ben bu eksiklikleri dile getireceğim, siz de kamuoyuna taşıyarak bu mücadeleye katkı sunacaksınız. Biraz önce 'Saat 17.00’den sonra çıkan yangınlar' konusuna dikkat çektim. Neden mi? Çünkü 17.00’den sonra çıkan yangınlara helikopterler en fazla 2-2 buçuk saat müdahale edebiliyor. Gece helikopterler müdahale edemiyor. Bu da demektir ki helikopterle müdahale edilemediği bir yerde tepe yangını gece boyu hızlanır. Bu yüzden saat 17.00’den sonra çıkan yangınlar çok dikkatle araştırılmalı. Acaba kundaklama söz konusu mu değil mi diye çünkü şimdiye kadar 38 kişi bu nedenle tutuklandı. Bu konuların titizlikle incelenmesi gerektiği kanaatindeyim." ifadelerine yer verdi.
"Yangınların ortasında grev kararı alınır mı?"
Son olarak da işçi haklarından söz eden Aslan, "Son günlerin konusu, arkadaşlarımızın canı pahasına çalışırken, kamuda çalışan 600 bin kişi toplu iş sözleşmesini bekliyor. Türkiye ısınıyor. Dün Türk-İş Başkanını izledim. Cumadan itibaren başlayarak önümüzdeki hafta içerisinde 5-6 işyeri greve çıkıyor. Bizim de Öz Orman-İş Sendikası olarak da 15-20 gün içerisinde grev sürelerimiz tamamlanıyor. Muhtemelen bu süre içinde sonuç alınmazsa biz de grev kararı almak durumundayız. 'Yangınların ortasında grev kararı alınır mı?' diye bir soru akla gelebilir. Ancak çözüm orada çünkü siz grev kararı almazsanız, yetkiniz düşüyor. Süreç sıfırdan tekrar başlıyor. O zaman üyeye ne diyeceksiniz? Bu kadar müzakere etmişsiniz, grev kararı da alamamışsınız; dönüp üyeye ne yüzle bakacaksınız? Bu nedenle toplu iş sözleşmesi pazarlık masasında acilen bitirilmelidir. Çünkü saha sıkıştı, grevler başlayacak. Grev hiçbir zaman bir amaç değildir, bir sonuçtur. Ama ilgili taraflar grevi zorlarsa, o grev de aslanlar gibi yapılır. Biz istiyoruz ki bu ülke, işçisiyle memuruyla, işvereniyle, işveren sendikalarıyla bir gerilim yaşamadan; hak eden emekçinin hakkı teslim edilsin. 14 ya da 17 Temmuz tarihinde sayın bakan televizyonlara çıktı ve dedi ki; 'Birinci 6 ay için yüzde 24 zam yapılacak. İkinci, üçüncü ve dördüncü 6 aylar için gerçekleşen enflasyon oranında zam yapılacağız' dedin. 'Temininde güçlük çekilen, riskli olan teknik işçilere (yangınla mücadele işçileri, savunma sanayi çalışanları gibi) ayrıca bir kısım ağır işçiliklere de ayrıca bunların primlerini yüzde 7 artıracağız' dedi. Mart sözleşmesi ile Ocak sözleşmesi arasındaki 6 aylık dönemlerde bir kayıp vardı 3.68’lik onları da karşılayacağız dendi. Artık toplu iş sözleşmesi Türk-İş Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda çerçeve protokol müzakere heyeti üyesi olan Ramazan Ağar, sözleşmenin belli bir noktaya geldiğini ifade etti. Biz 'devletin bakanına güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz?' diyerek bir serzenişte bulundu. Biz de buradan sesleniyoruz: 'Sayın Bakanım, televizyona çıkıp açıkladığınız rakamların arkasında durun. Tarafları bir an önce toplu iş sözleşmesi masasına çağırın ve bu süreci kavgasız, gürültüsüz, pazarlık masasında bitirelim' diyorum." dedi.
Program soru cevap şeklinde devam etti. (İLKHA)