Tüketim kültürü ve İslam'ın çevre bilincine dair İLKHA muhabirine yazılı açıklama yapan Tesettür Seferberliği ve Erdemli Kadınlar Derneği (TESSEP) Yönetim Kurulu Üyesi Rumeysa Demir, İslam'ın temel öğretilerinde israfın tasvip edilmeyen bir eylem olduğunu, insanın yeryüzünün halifesi olması hasebiyle yaşadığı yeri korumakla yükümlü olduğunu, Müslümanların tüketim çılgınlığına karşı tasarruf etmesi gerektiğini ifade etti.
"Allah'ın yarattığı denge emanet bilinciyle korunmalı"
Demir, "İslam’ın temel öğretisi, insanı yeryüzünde Allah’ın halifesi kılar ve bu kapsamda doğayı bir emanet olarak tanımlar. Allah Teâlâ Kur'an'da yaratılanları birer ayet olarak işaret eder. Rum Suresi'nin 20-25 arasındaki ayetlerde; güneş, ay, dağlar ve denizler, Allah'ın kudretine işaret eden deliller olarak sunulur. Yine yaratılan kaynaklardan istifade etmemiz ve israf etmemiz üzerinde durulmuştur. Rabbimiz, Araf Suresi'nin 31'inci ayetinde, 'yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez' diye buyuruyor. Yine Rahman Suresi'nin 7'nci ayetinde, 'Rahman, her şeyi bir ölçü ile yarattı' buyurarak evrende kurulan dengenin bozulmaması gerektiğine işaret etmiştir. Rabbimizin bir nizam içerisinde yarattığı kâinatı ve dengeyi bozmamamız üzerinde durulmuştur. Buna emanet gözüyle bakmamız gerektiğine vurgu yapılmıştır. İslam'da çevre bilinci, Allah'ın yarattığı dengenin korunması ve doğanın emanet olarak görülmesi temelinde şekillenir." dedi.
"İhtiyaç kadar tüketmek, kampanya tuzaklarına kapılmamak gerekir"
Modern tüketim kültürünün israf ve gösterişi teşvik ederek bireyleri ahlaki yozlaşmaya sürüklediğini aktaran Demir, "Sosyal medyada, alışveriş sitelerinde, her şeyin ihtiyaç başlığı altında satılması ve pazarlanmasıyla kişi bu pazarlama stratejisine kanmamalıdır. Bunun bir tuzak olduğunu bunun sadece maddi bir kayıp değil vaktin, düşüncenin, ideallerinde hedef alındığını bilmelidir. Bu pazarlama stratejisinin aynı zamanda o eşyayı satmak değil kültür erozyonu olduğunu yaşam biçimimizi şekillendirdiğini de unutmamalıyız. Bu durumda her Müslümanın ve toplumu değiştirip dönüştürme noktasında önemli rol oynayan kadınların belli başlı ilkelerinin olması çokça fayda sağlayacaktır. İhtiyaç kadar tüketmek, kampanya tuzaklarına kapılmamak gerekir. Bir hadisi şerifte, 'gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül zenginliğidir' buyrulmuştur. Bu nedenle riya ve kibirden sakınarak sade ama işlevsel tercihler yapmak önemlidir. Yaptığımız tercihlerin helal ve ahlaki olmasına, emeğe ve doğaya zarar vermeyen tercihler olmasına dikkat edilmelidir. Tüketim çılgınlığına karşı kanaat şükür ve ahlâkî tercihlerle sağlam bir duruş sergilemelidir." diye konuştu.
"İsraf hem toplumsal adaleti hem de ekolojik dengeyi tehdit eder"
İsrafın bireysel günah olmasının yanı sıra toplumu ve doğayı derinden etkileyen bir sorun olduğuna dikkati çeken Demir, "Toplumsal adaletsizlik, lüks tüketime yönelen kaynaklar, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere ayrılacak bütçeyi kısar. Ahlaki erozyon, bencillik, açgözlülük ve paylaşma kültürünü olumsuz manada etkiler. Aile ekonomisi, aşırı harcama, borçlanma ve aile içi huzursuzluklara neden olur. Ekolojik tahribat, gıda, su ve enerji kaynaklarının tükenmesi, atık ve kirlilik artışı, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybına neden olur. İsrafın neden olduğu yıkım, hem toplumsal adaleti hem de ekolojik dengeyi tehdit etmektedir. Bu nedenle israfla mücadele zorunludur." şeklinde konuştu.
"Tüketim alışkanlıkları gözden geçirilmeli, dünyevi istekler nefis terbiyesi ile tezkiye edilmeli"
Sade yaşamın zihinsel ve fiziksel düzeyde gereksiz yüklerden kurtularak huzuru ve verimliliği arttırdığını vurgulayan Demir, "Müslüman, zihnini ve yaşamını meşgul eden maddi hevesleri bir kenara bırakarak asıl meşgul olması gereken meseleleri görebilir. Böylece kalbinde büyüyen dünya sevgisini ve dünyaya bağlanma hırsını iyileştirebilir. Bu da ancak sade bir yaşamla mümkündür. Giyilebilecek birkaç alternatif giysi yerine raf dolusu çanta, ayakkabı olması, dolapların ağzına kadar mutfak eşyası veya dekor eşyalarıyla doldurulması her çıkan yeni bir ürüne modaya yetişme arzusu ile sahip olmaya çalışılması insanda dünya sevgisini daha da arttırır. Asıl gaye, ihtiyaç odaklı, çok yönlü kullanıma açık ürünler tercih etmek, birkaç defa kullanılabilecek ürünlerden uzak durmak olmalı. Sade yaşam için tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmek, ihtiyaçların zaruri olandan başlanılarak sıralamak gerekir. Sadelik beraberinde zihinsel sadeliği, huzuru getirir. Dünyevi isteklerden soyutlanıp nefsi tezkiye ve terbiye ile huzura erdirebiliriz." dedi.
"Sade yaşam Resulullah'ın ahlakıdır"
Tüketimde meydana gelebilecek israf gibi zaman israfının da önemli bir konu olduğunu hatırlatan Demir, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Planlı yaşamak, ailece verimli vakitler geçirip yine ailece ilme, ibadete öncelik vermek, gösterişten uzak tercihler yapmak, işlevsel ve sade seçimler önemlidir. Doğaya duyarlı, fıtrata uygun helâl beslenmek, mevsimlik, yerel ürünleri tercih etmek gerekir. Paylaşma ve dayanışma, sadaka, infak ve sosyal yardımlaşma önemlidir. Maneviyatı namaz, dua ve zikir ile güçlendirerek dünya hayatını bir yolcu gözüyle bakılmalıdır. Bu adımlar, sade yaşamı günlük rutinin bir parçası haline getirerek iç huzur ve toplumsal sorumluluğu pekiştirir. Yine Resulullah'ın (Sallalahu Aleyhi Vesellem), 'sade yaşam imandandır' hadisi bizlere sade yaşamın ne kadar önemli olduğunu daha net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Giyimde alışverişte eşyada, yeme ve içme gibi hayatın her alanın da tüketilen her şeyde sadeliğe yönelimimiz artmalıdır. Bunun aynı zamanda Resulullah'ın ahlakı olduğunu unutmamalıyız. Dünyanın birçok yerinde başta Gazze olmak üzere, temiz suya ekmeğe ulaşımın olmamasından ölen insanların olduğunu veya karın tokluğuna çalıştırılan sömürülen insanların olduğunu unutmayalım. Var olan eşyanın çeşitliliğini arttırmak yerine infaklarımızı ve yardımlarımızı arttırmamız gerektiğini sosyal adaletin bu şekilde olacağını unutmamalıyız. Kişinin alma gücü varsa alması mubahtır bakış açısı bize yanlış yaptırır. Önemli ve kıymetli olan alma gücü olmasına rağmen nefsine söz geçirip onu Allah'ın (Celle Celalüh) yolunda infak etmektir."
"Dünyanın geçici olduğunu daima tefekkür edilmeli"
Çevre farkındalığı çalışmalarının toplumdaki etkileri üzerine de değerlendirmede buna Demir, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanlar eş dost çevreyle sosyalleşirken aynı zamanda girdiği görüştüğü insanların düşünce yaşayış ve öncelikleri de kendisine sirayet eder. Çevresinde bulunan insanlar için önemli ve olmazsa olmazları onun içinde önemli olmaya başlar. Bu sebepten girdiği ortamların görüştüğü kişilerin israf, alışveriş kültürü, öncelikleri zamanla kendi hayatına da sirayet edecektir. Bu sebepten Müslüman birey kendisini israfa itecek alışveriş çılgınlığına itecek arkadaş ve çevresini iyi seçmeli bununla beraber sosyal medyada kendisine sürekli israfı ve alışverişe teşvik eden sayfaları ve kişileri takip etmekten kaçınmalıdır. Müslüm bir birey tükettiği aldığı sattığı yediği içtiği her şeyle yaşam biçimini ve düşünce yapısını oluşturduğunu unutmamalıdır. Sürekli tüketim ve alışverişle meşgul olan bir zihin hayatının merkezine bunları alacak ve zamanla dünyaya geliş gayesini, hedeflerini ve yapması gereken sorumluluklarını unutacaktır. Bu sebepten kendisine bunların geçici ve çok önemli olmadığını, burada geçici olduğumuzu ve asıl güzelleştirmemiz yatırım yapmamız gereken yerin ahiret yurdu olduğunu hatırlatacak dostluklar kurmalıdır. 'Bilin ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme mal ve evlat çoğaltma yarışıdır' ayeti şiar edinilmeli, dünyanın geçici olduğunu daima tefekkür ederek Allah'ın anıldığı ve kalpte dünya sevgisini azaltacak ibadetlerin yer aldığı, tefekkürleri ve zikirleri kendisine hatırlatacak ortamlarda bulunmalıdır." (İLKHA)