tipobet çorlu halı yıkama escort izmir betkom onwin mariobet sultanbet wonodd melbet onbahis megapari diyarbakır masaj salonu antalya psikolog esenyurt masaj salonu bahiscom bahiscom belugabahis belugabahis betist betist celtabet celtabet klasbahis klasbahis mariobet mariobet restbet restbet tarafbet tarafbet tipobet tipobet casibom casibom casibom casibom starzbet sahnebet limanbet redwin matadorbet matadorbet betkom betkom bodrum escort casibom casibom casibom casibom Serdivan escort bahis siteleri blackjack siteleri CasinoBonanza casino bonanza deneme bonusu rulet siteleri sweet bonanza casino siteleri casino siteleri casino siteleri 1xbet bahis siteleri ankara escort ladesbet giriş ladesbet giriş marsbahis Kadıköy Escort ataşehir escort pendik escort casibom https://www.101tally.com/ Beylikdüzü Escort istanbul escort bayan https://litkovskaya.com/ marsbahis bahiscom casibom ankara escort escort ankara fixbet giriş adresi Matadorbet anadolu yakası escort Thesakultah 2024 marsbahis Tarafbet jeux de poulet dinamobet madridbet casibom giriş Matadorbet Bahiscom casibom giriş roketbet seo casibom marsbahis sekabet sekabet casibom casibom casibom casibom casibom Jojobet Casibom escort casibom twitter casibom twitter meritking betpas restbet klasbahis betebet tarafbet betkom betist markajbet paribahis betine bettilt betnis bets10 betsat betorspin ligobet betkanyon baywin rokubet ikimisli cratosslot winxbet bahisal gorabet 1xbet rotabet
DOLAR 32,4333 % 0.14
EURO 35,2944 % 0.24
STERLIN 41,4211 % 0.26
FRANG 35,6841 % 0.22
ALTIN 2.528,17 % 1,10
BITCOIN 66.670,89 -0.613

Betül Altınsoy’un Yazar Hakan Yakıcı İle Söyleşi

Yayınlanma Tarihi : Google News
Betül Altınsoy’un Yazar Hakan Yakıcı İle Söyleşi

Bu hafta röportaj köşemizin konuğu Yazar Hakan Yakıcı

Kendinizden bahseder misiniz, kısaca okuyucularımıza bahsedelim.

Hayatım boyunca yanıtından en çok kaçındığım ve geçiştirdiğim soru bu olsa gerek çünkü kendimden bahsetmek, soru olmaktan öte bir sorundur bende. Son zamanlarda bu soruyu, “Ben, yazdıklarımdan ibaretim.” şeklinde yanıtlıyorum. Bir künye okumaktansa böyle söylemek daha çok hoşuma gidiyor. Evet, ben yazdıklarımdan ibaretim. Ben Hakan Yakıcı, İkarus’u Tanıyor musun? Müjgan ve Pembe Otobüs romanlarının, Kadınım ve Frida’yı Öpmek şiir kitaplarının, Gitti Kahve Gözlerini de Alıp ve Leyla isimli öykü kitaplarının yazarıyım.
Ömrüm, aklım ve duyularım elverdiği sürece okumaya ve yazmaya devam etmek niyetinde olan edebiyatsever bir bireyim.

 

İlk olarak sizi okur yönünüzle tanımak isteriz. Kitaplarla nasıl tanıştınız acaba?

Babamın bir köy öğretmeni olması dolayısı ile oturduğumuz lojman okul bahçesinde idi ve okulun da o günün şartlarında mütevazı bir kitaplığı vardı. Kitaplıkta Kemalettin Tuğcu kitaplarının ağırlıkta olduğunu ve şimdi hiçbirini hatırlayamasam da mevcut olan tüm Tuğcu kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum. Ayrıca, içeriğinde çizgi öyküler barındıran aylık dergiler de vardı bu kitaplıkta. Umarım okullara hâlâ bu türden dergiler sağlanıyordur. Bununla birlikte, bana edebiyatı, özellikle de roman türünü sevdiren eser ise kuşkusuz, yine o dönemlerde okuduğum, Mark Twain’in, Tom Sawyer isimli romanıdır. Bu romanı okuduktan sonra Hucklaberry Finn ve Tom Sawyer arkadaşlığı, çocukluğumun ideal arkadaşlık modeli olmuştur.

Bu kitapların yanı sıra, edebiyata olan ilgimin kökeninde en az okul kitaplığı kadar etkili bir diğer unsur olan ve o zamanlar (1970ler) çok az evde bulunan radyomuzun da hakkını teslim etmem gerekir. Dört pille çalışan sihirli bir dünya idi radyomuz. TRT ortak yayınlarında verilen, Okul Radyosu piyesleri, Arkası Yarın, Halk Hikayeleri ve Radyo Tiyatrosu programları edebiyatsever kimliğimin oluşmasında köklü ve güçlü etkilere sahiptir. Bu vesile ile çocukluğumun TRT kurumuna ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Şimdi düşünüyorum da edebiyat sevgimin, kitap ve radyo gibi çok sağlam iki ayak üzerine kurulmuş olduğunu görüyor ve özel hissediyorum. Ne mutlu bana!

 

Kitabınızı yayımlama süreciniz nasıl gelişti? İlk kitabınızı ne zaman yayımladınız?

Bir kitap yazmak fikri daha doğrusu “yazabilirim öz güveni” bende hep vardı. Uzun süre bu öz güven, toplumsal ön yargıların altında ezilip gitti. Bana her zaman, edebi mecrada köşe başları kapılmış duygusu hakimdi. Kaderde bu duygunun sağlamasını kitap yayımlayarak görmekte varmış ve gördüm! Sonuçta, ülkemizde roman denilince akla gelen isimler belli, şiir denince akla gelen isimler de belli. Bazen bulunduğum ortamlarda, “İstesem Yaşar Kemal’den daha iyi roman, Nazım Hikmet’ten daha iyi şiir yazarım.” derdim. Hayatında Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet okumamış insanlar, alaycı bir şekilde gülerlerdi bana. Kast ettiğim toplumsal ön yargı tam da budur. Ne yazık ki sadece edebiyatta değil bu, mesela birisi çıkıp, “Ben Neşet Ertaş’tan daha iyi çalar söylerim.” dese, onunda sazını kafasında kırarlar. Bizler maalesef kamuya açık alanlarda, tartışmaya kapalı değerlerle büyütülmüş çocuklarız. Geçmişe çok bağlı ve kırmızı çizgisi çok olan toplumlarda, aşmak (başarı) kusur sayılır. Yazarsanız veya şairseniz, Yaşar Kemal’i, Sabahattin Ali’yi, Nazım Hikmet’i, Cemal Süreya’yı, Necip Fazıl’ı ve benzer fenomenleri aşmayı bırakın topluma, kendinize bile teklif edemezsiniz. Aksi takdirde şiddetle kınanırsınız ve haddiniz de bildirilir. Belki biraz da abartarak bahsettiğim bu toplumsal ön yargı yüzünden yazma eylemimi hep erteledim fakat okumaya devam ettim. Sonra bir gün çok kötü bir roman okudum. Hakkını yemek istemem belki de Türkçeye çevirisi çok kötü idi. O zaman dedim ki “Ben daha iyisini yazabilirim.” İşte, İKARUS’U TANIYOR MUSUN? İsimli ilk romanım böyle ortaya çıktı. Yazım aşaması çok meşakkatli oldu zira, bir kere laptopumun üzerine çay döktüm ve yazdığım her şeyle birlikte roman dosyam da kayboldu. İki kere de bilgisayarıma virüs girdi ve aynı şekilde roman dosyamı kurtaramadım. Yani ilk romanımı iki yılı aşkın bir sürede dört defa yazmak zorunda kaldım. Nihayet 2017 senesinde ete kemiğe büründü. Sonra her yıl bir tane olmak üzere yayımladığım kitaplar yedi adete ulaştı.

Kitaplarımın hepsinin kendine özgü iddiaları vardır: İlk göz ağrım olan İKARUS’U TANIYOR MUSUN? Romanımın iddiası: okuyucunun, değil kitabın sonunu, bir sonraki paragrafı bile tahmin edemeyeceği idi. İkinci romanım MÜJGAN’ın iddiası: Türkiye’nin ilk ve tek sanal aşk romanı olmasıdır. Üçüncü romanım PEMBE OTOBÜS’ün iddiası ise Türkiye’nin bugüne kadar yazılmış en cesur romanı olduğudur. İddialarımın hâlâ arkasındayım.

Şiir ve öykü kitaplarım da kendi açımdan aynı şekilde iddialı ve özgün eserlerdir.

 

Kitaplarınızda öne çıkan konular nelerdir?

Nedendir bilmem ama bu soruya bir türlü net bir yanıt veremiyorum. Kitapların, filmlerin ve dizilerin bir sepette harmanlandığı bir dönem yaşıyoruz ve yazının icadından bu yana da hayli zaman geçmiş bulunmaktadır. Durum böyle olunca, doğal olarak literatürde de işlenmemiş bir konuya rastlamak çok zor hatta imkansız bir şey. Emin olmamakla birlikte belki bilim kurgu eserlerde işlenmemiş konular bulmak mümkündür. Bu durum haliyle, eserin konusunun ne olduğundan ziyade işlenen konunun nasıl anlatıldığı daha ön plana çıkıyor. Kitaplarımla ilgili olarak okuyucudan istirhamım da bu yöndedir; Konudan ziyade, anlatımdaki kendine haslığa, edebi dokuya ve yeni bakış açıları sunmaktaki maharetine odaklanmalarıdır.

 

Kitabınızın çıkacak olması hayatınızı nasıl etkiledi?

Açıkçası kitabımın çıkması, içimde eşsiz bir şenlik, dışımda tam bir hayal kırıklığı oldu. Edebiyat çevresine yazar olarak adım attığım zaman ilk hayal kırıklığım, yayınevlerinin, el emeği göz nuru eserlere tamamen duygusuzca ve tüccar zihniyeti ile yaklaşmalarını görmem oldu. “Canından bezdirmek!” deyimi var ya, inanın yazarı canından bezdiren yayıncılar var ve ne yazık ki çoğunluktalar. Bu vesile ile onları esefle kınıyorum. Kitabınız yayımlandıktan sonra, siz heyecanla okurunuzla muhatap olmayı beklerken, para karşılığı röportaj yapma teklif edenlerle, dandik bulmacalarda cüzi ücretle yazar olarak isminizin sorulmasını teklif eden uyanıklarla, yazar dernekleri ve gruplarındaki fesatlıklar ve çekememezliklerle, en berbatı da kitap okumayan yazar ve şairlerle muhatap oluyor ve onlarla bir tutuluyorsunuz. Sosyal medyada takipçi pazarlamaya çalışanları, düzenlenen adaletsiz edebiyat yarışmalarını, bol keseden dağıtılan ücret karşılığı ödülleri ve daha nice nicelerini saymıyorum bile. Dışımdaki hayal kırıklığının belli başlıları bunlardır.

İçimdeki şenliğin sebebi de sanırım, kitabımın çıkması ile birlikte yaşadığım, fikri mülkiyet duygusu tatminidir. Hem de en üst seviyede. İlk kitabımı elime aldığım zaman kendi kendime dedim ki “ Ellerimde, sonsuza kadar ve gerçekten bana ait olan bir şeyi tutuyorum ve bunu benden hiç kimse alamaz!” Muhteşem bir duyguydu, harikuladeydi. Haksız mıyım!

İşte kitap yayımlamak böyle bir çelişki. Bazen, keşke hep okur olarak kalsaydım dediğim zamanlar oluyor. Belki de kalmalıydım.

 

Peki, hobileriniz nelerdir?

Aslında “ot gibi” dedikleri türden bir yaşam formu olduğumu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Her yolun ve her yerin aynı olduğunu düşündüğüm için seyahat etmeyi gereksiz bulanlardanım. Enerjimi emdiklerini düşündüğüm için yeni insanlarla tanışmaya soğuk bakarım. Toplumsallığın suni bir kavram olduğuna inanmadığım için laf olsun diye temaslar kurmam. Okur, düzenli yürüyüşler yapar, yürüyüş yaparken düşünür ve her gün mutlaka birkaç paragraf yazarım. Kederli müzikler dinleyen bir hüzünperestim ve yaşam şeklimi hiç kimseye tavsiye etmem. Hayatımın bir tür gönüllü yalnızlık olduğunu söyleyebilirim.

 

Güzel ve keyifli bir sohbetti. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Öncelikle vakit ayırıp kitaplarımı ve bu röportajı okuyan herkesten helallik isterim, çünkü zaman, geri ödenmesi imkansız bir şeydir. Okurun, yazar üzerindeki hakkı da zaten budur. En önemlisi, yazmanın namusu da bununla ilgilidir. Parasını ödeyince her kitabın basıldığı bu dönemde yazmanın namusu: Yazanın, karşılığında zamanını ve parasını talep ettiği okuyucuya gerçekten değerli eserler sunmasıdır. Okuyucu namusu da okuduğu kitapların yazarlarına gerçekçi ve tarafsız, hatta acımasız geri dönüşler yapmasıdır. Mümkünse tabii. Okur, bir dostuna veya kardeşine ait olsa bile hiçbir surette vasat bir eseri kesinlikle övmemelidir. Vasata övgü, sanatı da edebiyatı da öldürür. İncelik yapacağım diye edebiyata zarar vermek kimsenin hakkı da haddi de olmamalıdır.

Okuyucudan son bir istirham: Tanınmış eserleri satın alırken, seçici olmak kaydı ile lütfen en az bir tane de yeni çıkan eserlerden satın alın. Böylece edebiyat kendini tekrar etmekten kurtulur ve hepimiz kazanırız.

Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.

Ben de siz değerli basın emekçilerine teşekkür eder ve kolaylıklar dilerim. Var olun.

YORUM YAP