Hayat, kimsenin yara almadan yürüyemeyeceği uzun bir yoldur. Bazen bir söz, bazen bir bakış, bazen de en çok güvendiğimiz ellerin bize en derin acıyı yaşatmasıdır kırılışlarımız. İnsan, kırıldıkça öğrenir, yara aldıkça olgunlaşır. Zira acının öğrettiği hiçbir şeyi başka bir yerde öğrenemezsiniz.
Ama kırık bir kalbin tek ilacı daima affetmektir. Çünkü affetmek, yeniden aynı acıya düşmek değildir; affetmek, yarayı sarıp kabuğunu kendi ellerinle örmektir. Affetmek, acının izini sevmektir, onu kalbin bir parçası olarak kabul etmektir. Affetmek, aynı zamanda insanın kendiyle barışmasıdır.
Ben hayatım boyunca affetmeyi seçtim. Kalbime hep şöyle dedim: “Bana kötülük eden, kendi kötülüğüyle baş başa kalsın.” Çünkü bilirim ki affetmemek, o kişiye değil, insana kendi ruhuna kurduğu zindandır. Affedemediğiniz birini hatırladığınızda kalbinize bir taş oturur. Onun varlığı, nefesi, hatta aynı şehirde yaşaması bile içinizde bir huzursuzluk yaratır. İşte bu yüzden affetmek, karşınızdakini değil, aslında sizi özgürleştiren bir eylemdir.
Çoğu zaman derler ki: “Katiline merhamet eden, yeniden ölmeye mahkûmdur.” Ama bu söz eksiktir. Çünkü gerçek affetme, yeniden aynı yarayı açtırmak değildir. Gerçek affetme, dersi alıp kalbi korumaktır. İnsanın en büyük öğretmeni, son hatasıdır. Eğer o hatayı yaşamamış olsaydınız, bugün ayaklarınız yere bu kadar sağlam basmazdı. Eğer o ateş sizi yakmasaydı, bugün kendi ışığınızı bu kadar kıymetli bilmezdiniz.
Hayat bazen insanı en dibe sürükler. Ama bilirsiniz ki, dibe vuran bir daha düşemez. Daha aşağısı yoktur. İşte o yüzden yukarı tırmanmak, bir mecburiyet değil, bir zarurettir. “En dibi boylayanlar neden yukarı tırmanır bilir misiniz?” Çünkü onlar, artık başka bir seçeneğin olmadığını görürler. Bu yüzden insan, düşerek yükselir. Ve yükselirken, kendisini oraya itenlere bile bir noktada teşekkür etmeyi öğrenir. Çünkü kırıldığınız yerden daha sağlam bir benlik doğar.
Bazen düşünürüm; belki de bizi incitenler, aslında bizim için görünmez öğretmenlerdir. Onlar sayesinde daha dayanıklı oluruz. Daha sarsılmaz, daha vakur, daha olgun… Bu yüzden affetmek, yalnızca bir merhamet değil; aynı zamanda kendimize verdiğimiz bir sözdür: “Ben daha güçlü olacağım.”
Affetmek, kaybetmek değil; benliğinizi yeniden bulmaktır. Bağışlamak, yükünüzü hafifletmek, nefesinizi özgürleştirmektir. Ve en güzeli de, hesabı yaratana havale etmektir. Çünkü en adil hesaplaşma, Rabb’in terazisinde olur. İnsanın elindeki intikam, kırık bir bıçaktan farksızdır; döner dolaşır, sahibini de keser. Ama yaradana bırakılan hesap, en huzurlu intikamdır.
Sevin yaralarınızı… Çünkü onlar, sizin insan olduğunuzu hatırlatan izlerdir. Her bir yara, kalbinizde açılmış bir kapıdır; kimi zaman sabra, kimi zaman olgunluğa, kimi zamansa daha büyük bir sevgiye çıkar. Ama unutmayın, sebeplerini asla unutmayın. Affedin, ama aynı yerden bir daha vurulmaya izin vermeyin.
Hayatın karanlıklarına rağmen kalbinizin ışığını söndürmeyin. Olgunlukla affedin, affederek iyileşin. Ve unutmayın: En güçlü insanlar, bağışlayarak yoluna devam edenlerdir. Çünkü affetmek, aslında en büyük zaferdir; sessiz, derin ve insanı yalnızca kendisine değil, Rabb’ine de yaklaştıran bir zafer…