Evet bizler insan olarak, birçok güzel değerlere sahip olmamız gerekir diye düşünüyorum.
Ama nefis ve şeytan bizlerle oynayarak, insanlığımızı unutturup, kötülüklere sevkediyor.
İrademiz imanla kuvvetlendiği ve Yaratanın emirlerine göre hareket ettiğimizde, insan olmanın en güzel vasıflarını sergiliyor ve örnek oluyoruz.
İnsan bu kainat aleminde en mükerrem bir yaratıktır. İkramı boldur. Ama şükrünü ifada kifayetsizdir maalesef.
Allah (cc),insan için “ahsen-i takvim” demektedir. İnsan için “en güzel” denilmesi ondan daha güzelinin olmadığı anlamıdır.
Basit hadiselerde küfürler savuruyor, hiç düşünmeden tavuk keser gibi adam öldürüyoruz.
Yolumuzda bir hata yapan varsa özrü ve affı düşünmeden saldırıyoruz. Kadın-çocuk, yaşlı ve engelli farketmeden insanlığımızdan çıkıyoruz.
Ne oldu bizlere dostlar !
Topraktan geldik, toprağa gideceğiz. O toprak ki, meyveli ağaçlar yetiştiği gibi, dikenlerin olduğu, akrep ve binbir haşeratın çıktığı da vâkidir.
İşte iki türlü netice.
İnsanın değeri de bunun gibidir.
Biri Ahsen-i Takvimde,
bir diğeri Esfel-i Safilinde olabiliyor.
“Nefis denilince insanın zâtını anlıyoruz, mal denilince de zâtın tasarrufuna verilen emanetleri. Bir başka ifadeyle, “nefis” insana ihsan edilen dahilî nimetleri; “mal” ise haricî nimetleri temsil etmekte. Her ikisi de insanı ya alâ-ı İlliyyîne çıkaran yahut
esfel-i safiline düşüren imtihan âletleri.” (S.İ)
Nur Külliyatı’nda,
“Küfür, mahiyet-i insaniyyeyi yıkar, elmastan kömüre kalbeder.” denilerek, büyük bir hakikat dersi verilir. Demek ki, insan ahsen-i takvim ile ifade buyrulan bir elmas mahiyetinde yaratılmış. Kendisini rıza çizgisinden, istikamet hattından dışarı çıkarırsa, ceza alarak aşağıların aşağısına atılıyor. Bu çöküş “kömür” olmakla sembolize edilmiş. Bilim adamlarımızın ifadelerine göre, elmasla kömürün temel taşları aynı. Sadece kristalleşme şekilleri farklı. İşte bu farklılıktan birbirine zıt iki mahiyet doğuyor. Aynı harflerle farklı kelimelerin yazılabilmesi gibi, aynı insan mahiyetinden de, birbirine zıt meyveler çıkabiliyor: Mü’min-kâfir, salih-fasık, âdil-zâlim, mütevazi- mağrur gibi. (S.İ)
Devlet ve Millet olarak, insanî ve ahlakî değerleri küçük yaştan itibaren çocuklarımıza vermeliyiz.
Neslimizin iyileşmesi ve geleceğe umutla bakılması şart.
Onun için hepimize görevler düşüyor. İnsan kendini iyi hissediyor olması buna bağlı.
Okullarda uyuşturucu bataklığına sürüklenen küçük yaşta birçok çocuk var. Yazık oluyor bu nesile.
Sahip çıkalım ey gaflete dalan insanlar !
“İman insanı insan eder;
belki de, insanı sultan eder.
Küfür insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder.” demiş Bediüzzaman Hazretleri.
Ölüm öldürülmez, kabir kapısı kapanmaz dostlar.
Hepimizin hesap vereceği bir gün vardır elbette.
O gün gelmeden insanlığımıza dönelim. Aile ve bireyler olarak vazifemizi yapalım derim.
Hak ve hakikat peşinde koşan ve emek veren insan, asla insanî değerlerini kaybetmez. Sadece kendimiz için değil, çevremize de aynı güzellikte koşmamız gerekir.
İnsanlık ancak bu şekilde iyileşir ve güzelleşir.
Bir kötülük gördüğümüzde
mani olmanın yollarını aramalıyız. Neme lazımcılık hastalığı iyiliğimizi bitirir yoksa.
Allah Resulü (ASV), “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyurur.
İnsan bu dünyada, çekirdek kabilinden de olsa, “alâ-yı illiyyîn” şerefine erecektir ki,
bu mazhariyet âhirette o yüce makam olarak kendini göstersin. Ve yine insan, işlediği günah ve isyanlarla, “esfele-i safilîne”
lâyık olacaktır ki, bu liyakat o dehşetli azabı meyve versin. Sonuç olarak;
Yüksek insanlar da, alçak insanlar da bu dünyada yetişiyorlar.
Ve âhirette her nefis kendi ameline uygun saadete eriyor yahut azaba düşüyor.